Şöyle bir düşündüm.
Şimdi Kazım yaşasaydı.
Sahneye yine ellerini açarak çıkardı sanırım.
Şöyle bir kalabalığı süzerdi.
Orkestrasının sesini dinlerdi.
Tulum ve kemençenin kulağını kaşımasını beklerdi.
Ardından siyasilere çatardı!
***
Bir değil iki değil..
Derelerin üstüne katil gibi çöken 3-5 HES projesini diline dolardı!
“Katil misiniz?” diye haykırırdı!
Çocukluğunun geçtiği Pançol deresini anlatır, “Özgürlük dediğiniz şey önce kısa pantolla girdiğiniz dereden başlar. Onun değerini bilmiyorsanız zaten tutsaksınız!” diye de eklerdi!
***
Daha o güzel sesiyle söyleyeceği şarkının ilk nakaratına girmeden hemde;
Doğu Karadeniz’in yaylalarını nasıl heba edildiğini üstüne koyardı!
***
Ve…
Her söyleşisinde övünerek, “Bizde duygular radikal. Çocukluk ütopyalarımı gerçekleştirdim, müzisyen oldum, köklerimin türkülerini aktardım” diyordu ya…
Bu sefer, “Köklerinizi mi kaybettiniz? Hayırdır siz tarihinizi geçmişinizi ne çabuk unuttunuz? Siz unutun diye mi onca şeyi yaptık…” tavrında sitem ederdi.
***
Şarkısı bittiğinde…
Şöyle kafasını sağa sola çevirdiğinde…
Saçları öteye beriye savrulduğunda…
Kendisini tutkuyla hayranlıkla izleyen…
Bir bordo mavili çocuk gördüğünde…
Hemen sahneden inmezdi.
Ona iç çekerek bakardı değil mi?
Alev alev yanardı yüreği..
“Eh be evlat…” der ve eklerdi;
Bende bir zamanlar senin gibiydim..
Şöyle diyordum;
Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir.
Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.
Tüm ailem Fenerbahçeliydi halbuki..
Komşularım hepsi…
Ama şimdi şu hale bak evlat.
Ne yaptılar hayallerimize?
Ne yaptılar tutkuyla bağlı olduğumuz takımımıza…
Büyü evlat büyü..
Çok çabuk büyü..
Sen lazımsın artık!”
***
Kazım Koyuncu’yu ölüm yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum.
Şair ceketli çocuk;
Koyverdun gittun bizi..
… Geçsede seneler, yaşatır seni bu gönüller.