Recep Ergenç
Masalar dışarı taştıkça
Trabzon’da cafe ve restoranların masaları dışarıya taştıkça bende bir sevinç, görmeyin…
İkinci Bahar ile başlayan,
Lezzet Lokantası ile Muharrem Usta’ya,
Onlardan Tanjanta, Trabzon’a yayılan bu uygulama,
Şimdilerde yasaklanıyor.
Kim yasaklıyor?
Belediye.
Niye?
Yaya trafiğini aksatıyor(muş)!
Hadi canım, inanmam…
Uygulama, Başkanın ya da Meclisin kararı ile mi, yoksa zabıtanın bir uygulaması mı?
Trafik yönetiliyor mu?
Özel otoların da katkısı ile otoparka dönen;
Kahramanmaraş caddesinin 395 metresinde;
Düpedüz köy meydanı görüntüsü yaratıldı.
Hem görüntü kirliliği,
Hem de yaya trafiğini engelleyen fiili bir durum var ortada.
Kahramanmaraş caddesindeki bu durum, benim ve tanıdığım Trabzonluların yaşama sevincini patlamış balona çevirmektedir.
Trabzon ve Hatay
Sokaklarda yeme, oturma kültürünün yoğun yaşandığı şehirlerimizdir.
Bu iki şehirde de
Akşam üzerileri,
Nerdeyse bütün mahallelerde kadınlar, kızlar;
Evde ne varsa, Allah ne verdiyse,
Elişlerini de alarak kapı önlerine çıkarlardı.
Şenol Güneş’in mahallesi Sotka’ da,
Ali Kemal Denizci’ nin mahallesi Faroz’ da,
Hasan Melek’in eski mahallesi Çömlekçi’ de ya da;
Benim çocukluk ve yeni yetmeliğimin geçtiği,
Uzun sokak Fabrika Çıkmazında da böyleydi.
Sürmene’nin Soğuksu mahallesinde de çekiç sesleri ikindide biter, kapı önleri birer açıkhava restoranına dönerdi.
Artık bu tür bir uygulama yok.
Mahalle tadı kalmadı, belki de ondandır.
Avrupa’da durum
Ben; ancak İspanya, İtalya ve Fransa gibi ülkeleri,
Barcelona, Milona… gibi şehirleri görebildim.
Bu ülkelerde de sokaklara taşan masalar Trabzon’da ki gibi cıvıl cıvıldır.
Yurdumun turizm yöresi olarak adı geçen batısında da, İstanbul’da Cezayir Sokağı da öyledir…
Çokça da yürüyorum.
Bir yaya olarak restoranların sokaklara taşan masa uygulamasından bugüne kadar hiç rahatsız olmadım.
Aksine, bu uygulama bende yaşama sevinci uyandırıyor.
Trabzon Dünya mirasıdır
Turizm şehri olma idealimiz var. Turizme sunabileceğimiz pek çok değerimiz var.
Trabzon bir marka şehir olmak istiyor. Böylece sahip olduğumuz değerleri daha fazla dünya insanının merak etmesini, buralara gelmesini istiyoruz.
Bu niyet;
Daha fazla geceleme ile dolu oteller,
Daha fazla yeme içme ile dolu restoranlar olsun, istiyoruz demektir.
Olimpiyat yapacağız. Olimpiyatın Trabzon turizmine yaratacağı fırsatlara katkı için,
Her seviyedeki Kamu ve STK’ lar çözümlerini,
Sektöre etkileri açısından “istişare” etmelidir.
Asıl bilmemiz gerekenler
Dünyanın en golcü futbolcusu Pele ile yapılan bir söyleşide,
“Bu kadar çok golü nasıl attınız?” diye sorulur.
Bana ya da size sorulsa herhalde her golü nasıl attığımızı birer cilt kitap yazarak anlatırdık.
Pele’nin yanıtı ise çok basit olmuş; ben fırsatları kollarım, doğru zamanda doğru yerde olmaya gayret ederim. Arkadaşlarım da uygun pası atmada asla ketum davranmadılar. Gollerimin büyük bir kısmını böyle attım. Arkadaşlarımın her attığım golde katkısı vardır. Gol paslarını veren arkadaşlarım olmasaydı, bu kadar çok gülü atamazdım.
Birlikte çalışmayı, yaşamayı öğrenemedik.
Her şeyi, aşağı yukarı “mış” gibi yapıyoruz. Günde 6.5 saat TV seyrediyoruz.
Ama yazılı Kitap değil, gazete de okumuyoruz. Türkiye’de yılda 23 milyon kadar kitap basılırken Japonya’da bu sayı 4 milyar 200 milyondur (!) Sadece bir Japon gazetenin gündüz trajı 14 milyon 700 bin kadardır.
Bu durum, turizme neden tersten baktığımızı,
Ekonomimizi de, futbolumuzu da açıklamaya yeter,
Yepyeni bir dünyanın her gün yeniden kurulduğunu; okumadığımız için anlamıyoruz.
Akıl teri, alın teri akıtmıyor; başarının, rastlantı ve zahmetsiz olduğunu sanıyoruz.
“Mış” gibi yapıyor ve yaşıyoruz.
Trabzon’da ortak hayal ve büyük hedef koyma eksikliğimiz var
Turizm sektörünün Trabzon’a çok şey katacağı açıktır.
Trabzon’da da dünya insanlığının merak edeceği pek çok değer var. Bu değerleri (varlıkları) yönetme iddiamızın olması kaçınılmazdır. Bu iddiaya, büyük hedeflere “Mış” gibi yaparak ulaşılamaz.
Trabzon’un ortak, heyecan verici, içselleştirdiği, yaşama sevincini artıran ve uğruna çaba harcadığı bir hayali tez elden kurgulaması ve bunun için gereğini yapması elzemdir.
Dünya akıl almaz bir şekilde gelişiyor; Japonya’da robot öğretmenler derslere giriyor. Beyin ameliyatı yapan “Da Vinci s robotu” hiçbir cerrahin henüz el sürmeye cesaret dahi edemediği, kalem ucu kadar noktalara müdahale ederek, kusursuz işler çıkarıyor.
Yurdum insanının azınlığı, yurttaşlık bilinci ile yasalara, kurallara nasıl uyarım diye düşünürken; akıl ve alın teri akıtırken, büyük çoğunluk, yasakları nasıl deler, köşe dönerim diye kafa yoruyor.
Bu gidişle göç, alınyazımız olmaktan çıkar mı? Siz ne dersiniz?