Recep Ergenç
Otlarla konuşan adam
Cumartesi gününü, Sürmene’de “otlarla konuşan adam” olarak anılan Süleyman Bilgin ile geçirdim. Süleyman Bey, rahmetle andığı babası Nazım Bilgin’in mirasına sahip çıkarak; Trabzon yaylalarından toplanan ot ve bitkilerin ihracatını gerçekleştiriyor. .
Bitki ya da otların özü, ekstratı yüksek katma değerli sektörlerden ilaç, kozmetik, aromatik ya da kimya sanayisinin ana hammaddelerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. İşte bu otların ve bitkilerin Trabzon için yaratacağı ekonomik büyüklük ekseni, yararları üzerinden sürdü gitti sohbetimiz.
Süleyman Bilgin dünyada sadece Trabzon’da olan pek çok “endemik” türden söz ederken, “maden üzerinde oturup farkında olmamak” olarak yorumladı durumumuzu. “İmkan verilsin, Trabzon’un dağını taşına altına çeviririm” dedi.
En az yirmi yıl geç kaldığımızı, kalmaya da devam ettiğimizi iddia etti.
Biz de olan endemik türler;
Amerikalı ve İngiliz Pilotlar gece uçuşlarından önce yaban mersini yerlermiş. Çünkü yaban mersini gece görüş üstünlüğü sağlıyormuş;
“Kurtboğan”’ın üç miligramı, koca bir atı öldürür;
Acı Çiğdem (vargit) yetişen yerde safran da yetişir (ihraç edebileceğimiz bir ürün)
Kurt pençesi mucizevî bir ürünmüş, karaciğer üzerinde inanılmaz etkileri görülürmüş;
Altın otu, Sarıçiçek ya da adı ölmez otumuz, mesaneyi genişleterek taş düşürmede etkiliymiş...”
Daha neler neler…
Yaylalarda rastladığımız el adamına;
Kimsin?
Niye buralardasın?
Bitkimi topluyorsun?
Sertifikan var mı?
Refakatçin var mı? Gibi soruları o zaman da soramadık, şimdi de soramıyoruz.
Elin İsraillisi, Amerikalısı, İngilizi… yıllarca yaylalarımızda en değerli otlarımızı, ne var ne yoksa aldı götürdü. Doku kültürü yöntemi ile artık kendi ülkelerinde üretiyorlar.
Biz de toplayıcılıktan üretime geçmeliyiz…
“Siz ihraç ettiğiniz otları nasıl sağlıyorsunuz?” sorusuna bir türlü giremiyorum, görüşmemiz esnasında araya giren telefonlardan anlıyorum ki; Ülke içinden ürün arayanların yanında, elinde satacağı otu olan çok sayıda insan çeşitli yaylalardaki adreslerini nokta tarifleri ile Süleyman Beye bildiriyorlar.
Sonunda Süleyman Bilgin’den sorumuza yanıtı alıyorum.
“Bir yaylaya iletilen haber ışık hızında her tarafta duyulur.
Hangi mevsimde hangi otların, hangi koordinatlarda olduğunu biz biliyoruz, yaylacılar ise nasıl toplanması, korunması gerektiğini yılların birikimi ile bilmektedirler.
“Talep ettiğimiz ürünü ya da ürünleri hazırlama genellikle kadınların işidir. Kadınlar bu işi çeşitli hayallerini gerçekleştirmek için yaparlar. Ürün hazırlayan kadınların deneyimi önemlidir. Yeniler ise ciddi hatalar yapıyorlar ama onlar da öğreniyorlar.
Bilgin ailesi olarak hem bu bölgede, hem de Ülkemizin muhtelif bölgelerinden ürün alıyor ya da gönderiyoruz. Mal alımı için gittiğimiz yaylalara; ya birkaç kasa domates ya da çocuklar için bir çuval top mutlaka götürürüm. Yarattığımız güven ortamı ile oldukça rahat çalışıyoruz.”
Hepimizin içini yakması gereken konu var:
Doğadan topladığımız hammaddeleri (ot- biki) katma değer yaratamadan; ilaç, aromatik, kozmetik ve kimya sanayisinde kullanılmak üzere ihraç ediyoruz.
Bu hammaddelerin katma değeri daha yüksek ürünlere dönüştürülerek Trabzon ekonomisine katkı sağlaması için neyimiz eksik?
Süleyman Beyin yanıtı çok net;
“Bu iş bir devlet politikası olarak ele alınmalı.
Teknolojik yatırımlar yapmalıyız.
Artık, toplamaktan üretime (doku kültürü yoluyla) geçme zamanı gelmiştir.
Kurutma, saklama ve sevkiyat önemli, bu da ciddi bir yatırım konusudur.
Katma değer için ürünlerimizin özünü açığa çıkaracak (ekstraksiyon) yatırımları da çok önemli.”
Süleyman Bilgin anlatmaya devam etti, biz de sorgulamaya.
“Tabii bir önemli konu da koordinasyon sorunumuz var.
Bu koordinasyonun başında ürünlerin tıbbi, kozmetik, aromatik ya da kimya sanayisine hammadde olarak hazırlanması için;
Üniversite ayağında
Kimya,
Eczacılık ile Orman fakülteleri…
TEKNOKENT
Finansal Destek ve stratejik planlama için;
Kalkınma Bakanlığını en başta saymak yerinde olur,
DOKA,
KOSGEB,
TKDK’nın konuya ilgisini yeniden ele alması lazımdır.
Tohum Bankacılığına ilk adımın atılmasını şiddetle savunmak gereklidir.
Ve yatırımcıların ilgisinin çekilmesi…”
Bu yapılmadığı takdirde elimizdeki hazineyi değersizleştireceğiz. Bu haliyle işin geleceğinin olmadığını da söyleyebiliriz.
Süleyman Bilgin’e ihracatı sordum:
Yıllık üç- beşyüz bin dolarlık ihracatlarının olduğunu, ilk elden bunu ona katlamanın mümkün olduğunu söyledi.
Eğer ilaç, kozmetik ya da kimya sanayisine ekstrat sağlama gibi katma değer yaratacak yatırımları yapabilsek bunu da bir ona daha katlamamız hiç zor değil.
"Ne kadar insan bu işten ekmeğini çıkarıyor?” dediğimde ise;
“En az iki bin ama bunu beş bin ya da daha yukarılara çıkarmak mümkün.” diye cevaplıyor soruyu.
Yaratacağımız katma değeri ise tahmin bile edemiyoruz…
Çok mu hayal kuruyoruz, bilemiyorum. Ancak ara ara hikayelerini ve yaptıklarını aktardığım bu insanlar “gerçek”.
Bu işi yapıyorlar. Ve yaptıkları işin potansiyelini hepimizden iyi biliyorlar.
Sorun; kendi varlıklarımıza sahip çıkıp - çıkmayacağımız ile alakalıdır. Trabzon’un bu refleksi göstermesi için daha kaç insan öyküsü, kaç sektör çılgını yazmamız gerekiyorsa yazmaya devam edeceğiz. Bu haftalık da bu kadar…