Prof.Dr. Osman Bektaş
Sorun Rektörde değil sistemde!
Türk üniversitelerinin Dünya sıralamasında pek görülmediği bir gerçektir.
Sorun nerede?
Üniversite rektörlerinde mi?
Yoksa üniversitelerin ait olduğu sistemde mi?
Bize göre sorun kişisel değil, sistematiktir!
Neden?
DNA onarılması ile ilgili çalışmalarından dolayı 2015 Nobel Ödülü almış olan Aziz Sancar’ın hayat hikâyesi bunun en güzel örneğidir.
1969 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olan SANCAR, Mardin’in Savur ilçesinde sıradan bir hekim olarak 2 yıl görev yapıyor.
Daha sonraki yıllarda Amerikan Üniversitelerinde almış olduğu eğitim ve araştırma imkânlarıyla Nobel ödülünü hak ediyor.
Şimdi soruyoruz, Nobel’i hak eden kim?
Prof. Dr. Aziz SANCARMI?
Yoksa onun yeniden yoğrulduğu, şekil aldığı Amerikan Üniversitelerinin sistemi mi?
Elbette Sayın Sancar’ın üstün yeteneği, azmi, çalışkanlığı asla göz ardı edilemez.
Ancak bu özellikler de tek başına kişiyi Nobel’e ulaştıramaz.
Aksi durumda Türkiye de Nobel’e aday veya Nobel’i kazanmış birçok bilim adamı olurdu.
Özetle üniversitelerimizin uluslararası sıralamadaki başarısızlığı rektörlerimizde değil, ait oldukları sistemdedir.
Üniversiteleri uluslararası başarıya götüren sistem ise o ülkenin gelişmişlik düzeyi ile eş deştir.
Oxford Üniversitesinin 2013-2018 stratejik planındaki ana hedefi araştırmalarda ve eğitimde Dünya lideri olmak, çalışma sonuçlarını ulusal ve uluslararası ölçekte paylaşmaktır.
Türk üniversitelerinin bu günkü sistemde böyle bir gösterim oluşturmadıkları bir gerçektir.
Bu bağlamda, KTÜ de yaklaşan rektörlük seçimlerinde yeni rektör kim olursa olsun bu günkü rektörlük seçimi ve üniversite yönetim sistemi değişmediği sürece değişimler köklü değil sığ, kurumsal değil kişisel kalır.
Öyle bir rektörlük seçimi ve üniversite yönetim sistemi ki, yasal 377 profesör rektör adayından bu güne dek sadece iki aday adaylığını açıklamış!
Biri mevcut rektör Sayın Süleyman BAYKAL, diğeri geçen seçimde önemli oy almış Sayın Orhan AYDIN.
Geri kalan 375 profesör çeşitli nedenlerden dolayı rektör adayı olmuyor!
İşte işin düşündürücü ve yoruma açık tarafı da budur……..
Bir de olaya Trabzon, KTÜ etkileşim penceresinden bakalım.
KTÜ kurulduğu yıldan beri ait olduğu ili sosyoekonomik açıdan sırtında taşımıştır.
Ancak son yıllarda devletten yeterli kaynak sağlayamayan ve katma değer üretemeyen üniversitemiz, Trabzonlu iş adamlarının bağışlarına yönelmişse de umduğunu bulamamıştır.
Öte yandan, eğitim harcamalarına yönelik kurduğu vâkıfın yıllık 4-5 milyon liralık yasal veya yasal olmayan öğrenci bağışlarının kesilmesine de bu il kayıtsız kalmıştır.
Kısaca devletin kısıtlı imkânlarından dolayı ilin desteğine muhtaç durumuna düşen KTÜ Trabzon’dan umduğunu bulamamıştır.
Neden?
Çünkü 21.yüzyılın bilgi çağı olduğunu henüz kavramış değiliz.
Çünkü ülkelerin eğitimle kalkındığı, gelişmişlik düzeylerini bu yolla artırdığını görebilmiş değiliz.
Çünkü biz öyle bir toplumuz ki milyonlarca lira ödeyerek şöhretli sporcu veya çalıştırıcı transferleri yaparız, ancak uluslararası üne sahip bilim adamlarını üniversitemize kazandırarak uluslararası bilim dünyasının ortak paydası olamayız.
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.