Turgay Beşyıldız
Yaşayan tarih; Cinemre
… Adını hatırlayamadığım, yabancı uyruklu eski bir futbol adamı "Ben basit iyi bir futbol dilencisiyim. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!’’
… Bugünlerde evinde, camdan dışarı yolun karşısındaki denizi seyreden ve zaman zaman, Medıcal Park Stadyumu’na doğru bakarak dalıp giden Ömer Lütfü Cinemre, eşi Hacı Güner Cinemre Teyze ile ömür törpülüyor. Aslında bana göre; Cinemre amcamız, her gününü sonuna kadar yaşıyor ve yaşatıyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Adını hatırlayamadığım, yabancı uyruklu eski bir futbol adamı "Ben basit iyi bir futbol dilencisiyim. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!’’
İşte 91 yaşında olan Ömer Lütfü Cinemre amcamızda, Trabzon’un 1 No’lu Beşirli semtindeki evinde, elinde kumanda beyaz cam da, iyi güzel bir maç kovalıyor her gün izlemek için...
Ağustos ayının son günü, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 8.Yıldönümünde, sıcak bir günde 1930 yılında dünyaya geldi. Trabzon’un merkez, şimdiki Ortahisar İlçesi, Pazarkapı Mahallesi’nde büyükbabasına ait, şimdi sayıları azalan ve avlusu hanımeli sarmaşığı kokan bir bahçeli evde doğdu.
Doğduğunda büyükbabası ve babaannesi de sağdı. Rahmetli büyükbabası Pazarkapı Camisi’nin de imamıydı. Rahmetli babası da Tabakhane Cami’sinde müezzinlik ve imamlık yapmıştı. (Cinemre Hoca) Annesi o yıllarda bir çok kadın gibi ev hanımıydı.
İskenderpaşa İlkokulu’ndan 1941 yılında mezun oldu. Sanat Okulu’nda 2.sınıfta okurken, atölyede demirlerin birbirine sürtme sesine dayanamayıp, dişleri gıcıklandığı için dayanamayıp okuldan ayrılmak zorunda kalmıştı. Okulda değiştirmeyince kurşun kalem ile silgiye veda etti.
Nam-ı diğer Cinemre’nin bir kardeşi, rahmetli emekli Albay Bahattin idi. Diğer iki kardeşinden biri emekli polis memuru olan kardeşi İbrahim Trabzon’da, diğer kardeşi ise 4 yıl Amerika’da tahsil gören, Prof.Dr Hüseyin Avni Cinemre idi. O ise Ankara’da yaşamına devam ediyor.
Zamanın çok önemli futbol takımlarından olan Trabzon İdmanocağı’nın, unutulmaz oyuncuları arasında yer alan Ömer Lütfü Cinemre, dört yetişkin evlat babası. Kızları Reyhan ve Tansu. Tansu Almanya’da yaşıyor. Oğulları Alaattin ve Sebahattin ise kendisine komşu. Alaattin amatör, ağabeyi Sebahattin ise profesyonel olarak futbol oynamıştı.
Okul hayatını erken bırakan Cinemre, 18-19 yaşlarına geldiğinde teyzesi rahatsızlandığı için onun yanında refakatçi kalmak adına, teyzesi ile İstanbul’a Sanatoryum Hastanesi’ne gönderildi. Futbola başlamak onun hep aklının kenarında heyecanla hazır kıta olarak duruyordu. Tedavi devam ederken, o zaman zaman Beyazıt’ta Maçkalı bir arkadaşının yanında kalıyordu. Orada her gün idman yapmaya ve mahalle aralarındaki boş arazilerde, mahalle maçlarında da fırsat buldukça oynamaya ve oynatılmaya başlamıştı.
Şimdi burada pası Cinemre amcamıza atıyorum. Yaşına rağmen oldukça aklı başında olan Cinemre ’’Niyetim top oynamaktı ve bunun için bir an önce Trabzon’a dönmeye can atıyordum. Döndüğümde bana İdmangücü’nde lisans çıkarttılar. Ama ben lig maçına çıkmayı hedeflerken, beni devamlı idman maçlarında, mahalle takımlarıyla yapılan maçlarda oynatıyorlardı. Bende kızdım doğru gittim Hacıkasım Mahallesi’ne İdmanocağı kulübüne, derdimi anlattım. Kendimi İdmanocağı’nda buldum. O zaman futbolun en önemli ismi genç 30 yaşında iken vefat eden rahmetli Sebahattin Canoğlu idi. Bana ’İdmanlara çık’ dedi. 1951 yılı idi ve ben sağ bek olarak sarı-kırmızılı takımda başladım. Direk oynamaya başladım ve tam 10 yıl sağ bek olarak o Türkiye’de tanınan, bilinen İdmanocağı’nın formasını giydim. Trabzon ve Türkiye Şampiyonu olduk. Çok ses getirdik. Bir ara Havagücü takımında asker oyuncu olarak, İdmanocağı’nın oyuncusu Ahmet Suat Özyazıcı’da forma giyerken, Trabzon’a geldiler. Son maç buradaydı, averajlarımız aynıydı. Maç berabere bitti. Karşılaşma penaltılara mı kalsın? Uzatılsın mı? derken sahada her iki takımın yöneticileri anlaşamayınca. Maç bitirildi ve kupa hemen Trabzon Şehir Stadyumu’nun (Avni Aker) yakınındaki Sanat okuluna kupa ile gidilerek, Kupa orada atölyede ortadan dikine kesildi. Yarısını onlar aldı yarısını da bize verdiler. O kupa şimdi Trabzonspor’un müzesinde sergileniyor.’’ dedi ve arkasına yaslanarak bir çay molası verelim diyerek nokta koydu.
*****
Askere gittiğinde, kendiside Kütahya’da Havagücü’nde futbol yaşantısını sürdürmüştü. Yıl 1950 idi, iki yıl Havacı asker olarak, genelde futbol topunun peşinde koştu. O dönemin önemli oyuncuları Fenerbahçeli Naci Erdem ve Eskişehirsporlu Alaattin ile Havagücü’nde forma giyen sağ bek Cinemre ’’ Yine asker iken Adana’da oynadığımız bir Havagücü-Karagücü maçı öncesi, takım arkadaşım Naci Erdem beni Karagücü’nün kalecisi olan, Fenerbahçe’den takım arkadaşı kaleci Şükrü Ersoy ile tanıştırdı. Cinemre ‘’Hiç unutmam. O gün, ilerleyen yıllarda kısa bir dönem Trabzonspor’un teknik direktörlüğünü de yapacağını bilmediğimiz Şükrü Ersoy, bana hemen İdmanocağı’ndan takım arkadaşım Akrep Celal’ı sormuş ve ayak üstü bir anısını özetlemişti: ‘Sizde Akrep Celal diye bir santrafor var. Bana yedi kişinin arasında öyle bir gol attı ki, bir maçta ben hayatımda halen daha öyle bir gol yemedim’ deyince bende gururlanmıştım.’’
91 yaşındaki delikanlı anlattıkça açıldı. Hatıralarında anılarından, anılarına atladı; "Samsun’da Türkiye Kupası maçımız var. İdmanocağı’nda ben yine sağ bek oynuyorum. Kimle oynadığımızı hatırlamıyorum. Rakip takımın Galiço diye, çok sert oynayan bi santraforları vardı. Ben de bizim 18’in yayının oralarda buna çok sert girdim. Faulu kullandılar, ondan sonra Galiço beni kollamaya başladı, punduna getirip vurmak için. Bir ara arkadan bana bi tekme salladı, ben tekmekten kaçtım ama orta hakem gördü. Koştu geldi, Galiço’ya kırmızı kartı gösterdi. Galiço’da hakeme yumruğu çaktı, ağzı burnu kan oldu. O zamanlar öyleydi.(karşılıklı gülüşmeler) Hakem yerde, ben başına gittim. Beni tanıyor. Dedi ki bana ‘Cinemre yediğin fuşkiyi (Horoz bo.u) gördün mü? Senin yüzünden bak ne oldu?‘’
Cinemre daha durur mu? Gaza geldi! O ara eşi 83 yaşındaki, Hacı Güner Hanım teyzemiz, çaylarla yavaş yavaş yanımıza geldi. Güner Teyze, aynı zamanda Trabzonspor Kulübü’nün eski kulüp başkanlarından Salih Erdem’inde amca kızı oluyor aynı zamanda.
…Ve yaşayan tarih devam etti ’’Yine Türkiye Kupası maçı oynuyoruz Bursa’da. Orta hakem devamlı aleyhimize düdük çalıyor. İdmanocağı olarak, Bursa Güvenspor ile oynuyoruz. Bir ara bi taç atışı oldu. Top benden dışarı çıktı ama bizim lehimize çaldı bu sefer, yanlış karar verdi yani. Ben de şaşırdım, deminden beri adam aleyhimize düdük çalıyor. Orta bölgede boş bi taç atışını da yalandan bize verdi, atın diye. Halbuki tacı Güvenspor’un kullanması lazım. Yani güya bize boş kıyak geçiyor. Bende sinirlendim döndüm bizim takıma dedim ki ’Bu tacı kullananın anasını s….m.’ Zaman geçti kimse tacı atmıyorum. Hakem bağırdı arkadaşlara ’Kullansanıza taç atışını’ Bizim arkadaşlarda dedi hakeme ki ’Vallaha Cinemre atacak olanın anasına sövdü. Biz atmıyoruz kim atarsa atsın’ (Yine gülüşmeler)"
Bu arada benim de İdmanocağı’ndan takım arkadaşım olan büyük oğlu Sebahattin çayları tazeledi. Cinemre devam etti ‘’ Bir defasında yine Trabzon şampiyonu olduk. Rize’de grup maçları oynuyoruz, 1955’li yıllar… Rizespor ile oynuyoruz kendi sahasında. Bizim sol açık o zaman Polat Demirer. Kısa boylu ama iyi sol ayağı var. Maçın ortaları, top Rizespor’un kalecisinde, sağ beki ona bağırdı ’at bana, at bana’ o ara Polat’ta, sağ bekin arkasında gizlenmiş boyu kısa ya. Kalecide görmedi topu sağbekine elle yuvarladı. Şimdi Ankara’da yaşayan Polat, arkasından bi sıyrılıp fırladı, topu kaptı gitti attı golü biz seviniyoruz tabi. Kalecide sağ beklerine sinirlendi bağırmaya başladı ‘At baha at baha da, aha attım ne oldi? kodi ananın a...na’ Tabi yine gülüşmeler.
*****
Yılların sağ beki durur mu? Devam tabi ‘’ Avni Aker’de, o zaman Trabzon Şehir Stadyumu idi adı. Bir maç oynuyoruz yine, orta hakem rakip ceza alanına yakın bi çift vuruş atışı verdi. Ben topu aldım elime yerine koyup kullanacağım. Takım arkadaşım rahmetli Hacı İsmet Özergin, nam-ı diğer Deli İsmet, koşarak yanıma geldi. ‘Ben atacam’ dedi. Bende çaktırmadan dedim kendisine ki ‘İsmetim hakem çift atış verdi. Birini ben çekeyim, diğerini de sen çekersin. O ara yüzüme anlamamış şaşkın bir ifadeyle baktı. Kural mı değişti diye! Ben atışı kullandım, pası verdim tabi rakip uzaklaştırdı oyun devam ediyor. İsmet yanıma geldi ‘ La karının oğlu, hani ikinci atış vardı ben çekecektim. ‘diye kızarak söylendi. Bende baktım kaçamayacağım, dedim kendisine ki ‘Oğlum hakemin parmaklarını görmedin mi? kolunu kaldırdı çift parmağı havada, çift atış dedi da. Bende kullandım ikincisini attırmadıysa ben ne yapayım?’ diyince, baktım rahmetli İsmet kafasını sağa-sola salladı, hem de mırıldanarak kalayı bastı bana’ Tabi burada yine koptuk!
Bir ara bi karşılaşmada dişleri kırılan Ömer Lütfü Cinemre, Uzun Sokak’ta ki zamanın en meşhur Diş Dr’u rahmetli Cemil Bulak’ın muayenehanesinin yolunu tutmuş. Orada da kırık dişlerini, kendi Diş Teknisyeni olan babamla birlikte yapmıştı.
Türkiye’nin o dönem en önemli futbol takımlarından biri olan İdmanocağı ve İdmangücü, oyuncusuna maddi, manevi elinden geldiği kadar destekte veriyordu. Mesela; Cinemre, sarı-kırmızılılarda başladığında çok zayıf ve çelimsizdi. Adale yapısı da güçsüzdü. Bunu fark eden Trabzon futbolunun ilk beyni rahmetli Kaptan Sebahattin, Cinemre ve rahmetli Necati Funda’ya (Kara Necati) meydan civarında bir lokanta ile anlaşarak, ikisine ‘sezon bitene kadar artık, öğle yemeklerini burada yiyeceksiniz’ demişti. Ama yöneticiler sonradan ‘Sebahattin Kulübümü batıracaksın’ diyerek, bir ay sonra bu yemek işini iptal etmişlerdi. Şimdikilerinde yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında, ‘ İki saat kim uçak yolculuğu yapacak, yorulacağız.’ diyerek şikayette bulunuyorlar. Gel de gülme!
Tam on yıl İdmanocağı’nda sağ bek mevkiinde forma giydikten sonra, o zaman yaşlı sayılan 33 yaşında futbola veda etti. Keşke bir yıl daha oynasaydı. Çünkü o futbolu bıraktın sonra ki sezon İdmanocağı, Beşiktaş’ı İstanbul’da 1-0 yenerek, kupadan saf dışı bırakmış ve Türkiye’de gündemi değiştirmişti.
Türkiye Amatör Futbol Şampiyonu olduklarında sadece 1 lira, evet evet sadece 1 lira şampiyonluk primi almışlar, kulübünün başkanı rahmetli Rıfat Dedeoğlu yönetimi ile anlaştıklarında sezonluk 750 liraya imza atmış, o paranın 250 lirasını da rahmetli Sebahattin Kundupoğlu’nun, Semerciler’deki dükkanında sonradan almışlardı. Şimdiki beyzadelerinde! Transfer paraları çok yüksek rakam olarak, günü gününe ‘trink’ diye banka hesaplarına yatıyor.
Futbolu bıraktıktan sonra, Doğanspor’dan gelen teklife dayanamayıp son bir sezon daha meşin yuvarlağın peşinden koşan Cinemre, ardından antrenörlük yapmak için eşofmanlarını giydi. Şapkasını taktı, düdüğünü boynuna astı. Büyükliman, Doğanspor ve 1970’li yılların ortalarında ağabeyimin de bir yıl kaleciliğini yaptığı 24 Şubat takımını çalıştırdı. O, 24 Şubat takımında, ilerleyen yıllarda Türkiye’nin en iyi futbolcularından biri olacak ve Beşiktaş formasını giyecek olan, Ataparklı Sinan Alayoğlu’da forma giyiyordu. Cinemre, teknik adamlıkta bir maçta kazanmak yada kaybetmenin asıl mesele olmadığını, asıl meselenin oyuncu kadrosu içerisinden, en iyi 11’i bulup sahaya sürmek ve yedektekileri en iyi zamanda, olması gereken mevki için sahaya sürmek olduğunu da, belirtmeden geçemedi.
İdmanocağı’nın sahip çıkıp işe koyduğu Cinemre, Karayolları 10.Bölge Müdürlüğü, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Deniz İşletmelerinde Büyük Liman’da toplam 20 yıl görev yaptı ve emekli oldu.
*****
Trabzon’da 1980’li yılların sonunda, şimdiki Sağıroğlu Otel’in güneyinde bir bina vardı. Yol geçtiği için kamulaştırılmış ve yıkılmıştı. 1. Katında Anadolu Ajansı Bölge Müdürlüğü 2.Katında İdmanocağı Kulübü 3.Katında Trabzon Gazeteciler Cemiyeti ve 4.katında ise TÜFAD Trabzon Şubesi hizmet veriyordu. Oradaki İdmanocağı Lokalini yaklaşık 8 yıl, takım arkadaşı nam-ı diğer Deli İsmet ile beraber işleten Cinemre ‘’ Lokalin müdavimlerinden Özkan Sümer masada oyun oynarken, o zamanlar karaborsa olan ve kimsede kolay bulunmayan meşhur Samsun 216 sigarasını içerdi ama ender bulunduğu için kimseye ikram etmezdi, edemezdi. Ama o sigaradan bir ben içinden alır içerdim. Bi bana bir şey demezdi. Başkası paketten almaya kalkınca hemen lafı yapıştırırdı.’’ diyerek, Nemlioğlu sokaktaki şimdi maalesef yıkılmış olan kulübün ilk binası ve sahası Ziya Bey ile ilgili bir anısını da anlatmadan geçemedi.
‘’Kulüple aynı sokakta olan Şehir Kulübü’nde bir akşam Ben, Leyla Faruk ve Deli İsmet beraber yemekteyiz, bira içiyoruz. Biraz fazla kaçırdık. Bira, idman yapmış adaleye iyi gelir bilirsin. İsmet’in kafası çok iyi oldu tabi. Evi yakın, getirdik onu evin kapısına bıraktık. Biz döndük Ziya Bey Sahası’ndaki kulüp binasına oturuyoruz. Biraz sonra içeri kızgın bir şekilde 12-13 yaşlarında bir çocuk girdi. Baktık ki Bizim İsmet’in oğlu, şimdi doktor olmuş, Dr.Osman Özergen. Bu içeri girdi biraz da sesli bize doğru ’Habu babami hangi pezevenk içırdi. Evi hep kustiii.’ Ben hemen çaktırmadan, şimdi benim gibi pek evden çok çıkmayan, birazda rahatsız olan Leyla Faruk’u gözlerimle işaret ettim. Gırgır yapacağız ya. Faruk dedi ki ona ‘ Ne oldu oğlum?’ , ‘ Ya ne olacak ya, hep kusti evin ortasini yaa...’ Tabi bıyık altından gülüştük. Hey gidi günler’’
Şimdilerde evinde camdan dışarı yolun karşısındaki denizi seyreden ve zaman zaman, Medıcal Park Stadyumu’na doğru bakarak dalıp giden Ömer Lütfü Cinemre, eşi Hacı Güner Cinemre Teyze ile ömür törpülüyor. Aslında bana göre; Cinemre amcamız, her gününü sonuna kadar yaşıyor ve yaşatmaya devam ediyor.