Demokrasinin temel prensiplerinden biri, halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilmesidir. Ancak bu ilke, seçilmiş kişilerin yasalara uygun, şeffaf ve halkın çıkarlarını gözeten bir şekilde hareket etmesi koşuluna bağlıdır. Ne yazık ki, son yıllarda bazı belediyelerde bu ilkelerin ihlal edildiğine dair ciddi iddialar ortaya çıkmıştır. Belediyelere kayyum atanması, bu tür durumlarda hem halkın haklarını korumak hem de devletin yasal düzenini sürdürmek adına gerekli bir önlem haline gelmiştir.
Kayyum atanmasını eleştirenler, bunun halkın iradesine bir müdahale olduğunu savunmaktadır. Ancak bu eleştiriyi değerlendirirken, halkın iradesinin yalnızca sandık sonuçlarıyla sınırlı olmadığını anlamak önemlidir. Halk, seçilmiş yöneticilerden adil, dürüst ve hukuka uygun bir yönetim bekler. Eğer bir belediye başkanı, terör örgütleriyle bağlantılı faaliyetlere karışmış, yolsuzluk yapmış ya da kamu kaynaklarını kötüye kullanmışsa, bu durumda halkın iradesi zaten ihlal edilmiş demektir. Kayyum atanması, bu ihlali düzeltmek ve halkın güvenini yeniden tesis etmek için bir araçtır.
Belediyeler, yalnızca hizmet sunma görevini değil, aynı zamanda kamu düzenini koruma sorumluluğunu da taşır. Terör örgütleriyle işbirliği yapmak ya da yasa dışı faaliyetlere göz yummak, sadece yerel değil, ulusal güvenliği de tehlikeye atar. Böyle bir durumda, devletin müdahale etmesi kaçınılmazdır. Kayyumlar, belediyelerin asli görevlerine geri dönmesini ve kamu kaynaklarının doğru bir şekilde kullanılmasını sağlamak için atanır.
Kayyum uygulaması, aynı zamanda şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmalarını devreye sokar. Bir belediye yönetimi, yasadışı faaliyetler nedeniyle görevden alındığında, yerlerine atanan kayyumlar, devletin denetiminde çalışır ve her adımlarını raporlamak zorundadır. Bu süreç, kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığına dair toplumun daha fazla bilgi edinmesini sağlar.
Kayyum atamaları, kısa vadede bir müdahale gibi görünse de, uzun vadede toplumun yararına hizmet eder. Yolsuzluk, kamu kaynaklarının kötüye kullanılması ve terörle işbirliği gibi faaliyetlerin önüne geçilmesi, yerel yönetimlerin güvenilirliğini artırır. Bu, sadece o bölgenin değil, ülke genelindeki demokrasi anlayışının güçlenmesine de katkıda bulunur.
Belediyelere kayyum atanması, elbette ideal bir yönetim biçimi değildir. Ancak, seçilmiş yöneticilerin görevlerini kötüye kullanması durumunda, bu uygulama bir zorunluluk haline gelir. Devletin temel görevi, vatandaşlarının haklarını ve güvenliğini korumaktır. Bu nedenle, kayyum atanması, yalnızca bireysel bir müdahale değil, toplumsal düzeni ve adaleti sağlama çabası olarak görülmelidir. Halkın iradesi, ancak hukuk ve adalet çerçevesinde gerçek anlamda var olabilir. Kayyumlar da bu çerçevenin yeniden inşa edilmesi için birer araçtır.