Trabzon sokak ve caddelerinde, en şık gezen bir, kaç insandan biri idi. Kalabalıklar içerisinde yürürken herkes ona kilitlenir, herkes kim bu adam diye, pür dikkat onu yukarıdan aşağıya süzer, ona bakardı.
Trabzon’dan bir ‘’Kont Fahrettin’’ geldi geçti. Emekli olduktan bir yıl sonra, Trabzon sokaklarında artık şık gezemeyeceğini düşünerek, daha rahat kıyafetler içerisinde olmak ve yaşamak adına, eşiyle birlikte Balıkesir’in Edremit ilçesine yerleşti ama yine aklı Trabzon’da kaldı.
Trabzon’un en eski mahallerinden olan Arafilboyu’nda ki evinden çıkıp, iş yeri olan Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne (KTÜ) doğru giderken yada şehir içinde işi olduğu veya gezmek için çıktığında, tüm insanlar ‘’Kim bu adam?’’ diye dönüp ona bakardı.
Herkes, Kim bu adam? Merakıyla, pür dikkat onu yukarıdan aşağıya doğru süzer, dönüp dönüp hayranlıkla ona bakardı. Fahrettin Özkır, nam-ı diğer Kont Fahrettin. 1942 yılında Trabzon’da doğdu. Annesi Gümüşhane’nin Kelkit ilçesi Agi köyünden ağa kızıydı. Haliyle ev kadınıydı.
Babası da Arafilboyu’nun çocuğuydu. O yıllarda koyun ticareti yapardı. Arafilboyu’nun Osman Kuyu sokak sakinlerinden Mehmet Ali Kıroğlu idi. O zaman Trabzon’da konuşlanmış olan 3. Ordu’nun er ve eratının et ihtiyacını karşılamak için, Kelkit’ten koyun getirirdi. Gidip, gelirken sık sık gördüğü yol üzerinde bulunan köy deki ağa kızı olan, Bahar hanıma aşık olunca, yine böyle bir ticari sefer de, bu kez Bahar hanımı Atının terkisine, sepetine atıp Trabzon’a kaçırmıştı.
*
Her gün sabah, akşam çok şık gezdiği için, Trabzon halkı ona ‘Kont’ lakabını takmıştı. Kont Fahrettin, ilkokulu haliyle Trabon’da, Teyfikbey’de. Orta bölüm ve liseyi Trabzon Lisesi’nde okudu. Bizimde mezun olduğumuz ünlü Trabzon Lise’sinden 1961 yılında mezun oldu.
Yenicuma Mahallesi’nde oturan eşi Sevgi Doğan hanımla tanışmaları ve evlenmeleri ise bir tesadüf gibiydi. Eşinin kız kardeşi, Trabzonlu öğretmenlerden Çoşkun Gençosmanoğlu ile evliydi. Sevgi hanım da kız kardeşinin yanına Nevşehir’den gelip, KTÜ satın alma bölümünde memur olarak işe girince, orada tanışmışlar. Evlendiklerine takvimler 1972 yılını gösteriyordu. Zamanla bir oğulları oldu. Şimdi 46 yaşında olan Ali Özkır. Ankara’da Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak görev yapıyor. Eşi Duygu Özkır’da aynı yerde müdür.
Özkır ailesi, yıllarca KTÜ lojmanlarında ikamet etti. Kont Fahrettin emekli olana kadar, KTÜ bünyesinde sahil tesisleri, çevre düzenleme, güvenlik, genel sekreterlik, park-bahçeler, fakülte sekreterliği ve değişik müdürlük görevlerinde bulundu.
‘’ Üniversitemizin her taşında, her karış toprağında emeğim ve ayak izlerim vardır ‘’ diyen Fahrettin Özkır ‘’Maşatlık mevkiinde o yıllarda KTÜ’nün bir bölümü vardı. Dekanını yakınlarında bulunan baba evimizde bir gün misafir etmiştik. Arada büyüklerimizde olunca, ilerleyen dostluk ve girişimlerimiz vasıtasıyla, KTÜ’de işe başlamamıza da o vesile olmuştu ‘’ dedi.
*
Arafilboyu’n dan arkadaşları olan Hayaliler, Ömer Uzunlar, Yüksel Aksular, Çolak İdrisler, Kasap Osman lardan güzel anılarla bahsetti. O günleri çok özlediğini de hatırlatan Kont Fahrettin, 2 kız , 5 erkek kardeşmiş. Üstelik hepside çok şık gezermiş. Fahrettin ağabeyimizin bir özelliği ise giydiği ilginç elbise modellerini, hep kendisi çizer ve meşhur terzi olan Atatürk alanındaki merhum terzi Alparslan’a diktirirmiş. O zamanlar giydiği elbiselerin modelleri mağazalarda bile bulunmazmış. Trabzon’da 1970, 80 ve 90’lı yılarda olağan üstü çok şık gezen 4-5 tane kadın ve erkek, giyim kuşamlarıyla dikkat çekermiş. En fazla dikkat çeken isim ise, ilginç ve şık kıyafetlerle grand tuvalet dolaşan Kont Fahrettin imiş.
Zamanının en ünlü Yeşilçam aktörü olan merhum Ayhan Işık’a hayran olduğu için, onun gibi ince bıyık bırakmış. 2000 yılında emekli olduktan sonra, 2001 yılında Trabzon’da ayrılarak Balıkesir’in Edremit ilçesinin Akçay semtine yerleşmiş. Sebep ne biliyor musunuz ? Gelin onun ağzından dinleyelim bu kısmı isterseniz ‘’İnsanlar beni yıllarca hep grand tuvalet ve çok şık gördükleri için, emekli olduktan sonrada beni hep böyle görmek istediklerini söylediler. Ben ise emekli olduktan sonra, biraz daha rahat dolaşmak istiyordum. Baktım ki, bu Trabzon’um da olmayacak, bende gittiğim yerde beni tanımadıkları için, daha rahat hareket edebilmek ve daha rahat elbiseler giymek için vurdum, gittim Edremit’in yoluna… Ama yine Trabzon’un dar sokakları, Arnavut taşları gözümde tütüyor hep, özlüyorum çok. Yakın akrabalarım içinde yine Trabzon’da olanlar var. Mesela Akçay’da rahat dolaşıyordum ama gördüğünüz gibi Trabzon’a gezmek için geldiğimde bile, yine kont gibi dolaşmak zorunda hissediyorum kendimi. Çünkü beni tanıyanlar beni öyle görmeye alışmış’’
*
Akçay’da bana rastlayan Trabzonlular, beni rahat kıyafetler içersinde görünce hemen sormadan edemiyorlar ‘’Fahrettin abi, niye grand tuvalet değilsin?’’diye. Zaman zaman Kıbrıs’a gezmeye giden, Kont Fahrettin’in Maşatlık mevkiinde ki baba evi halen duruyor. Bir abisi şoför olan Mustafa Kıroğlu şimdi o evde oturyor. Diğer ağabeyside Emekli Albay Mahmur Kıroğlu Ankara’da yaşıyor. Emekli Albay. Kendi şimdi Akçay’da diğerleri kız kardeşleri de dahil rahmetli olmuşlar.
Şimdilerde o meşhur ince bıyığını da kesmiş olan Fahretin ağabeyimizin, gözünde bir sarı nokta olmuş, o yüzden kesmiş, yoksa kesmezmiş. yoğun istek üzerine yine aynı bıyıkları bırakacakmış anlaşılan, çünkü bıyıkları kestiği için onu tanıyanlar kızıyorlarmış ona ’’ Biz seni öyle tanıdık abi ‘’ diyorlarmış. Hani ya haksız da değiller.
O yıllarda KTÜ Sahil Tesislerini o kurmuştu. Hatta adını vermek istemişlerdi, kendi istememişti. Kendisine Kont lakabını Trabzon halkı takmıştı. Onu hep KTÜ’nün rektörü olarak bilirdiler. Onu uzaktan görünce ‘’Bak Kont geliyor‘’ derlerdi. Şık giyinmeden sokağa asla çıkmazdı. Kont Fahrettin’in rahmetli babası da hep at üstünde gezermiş. Fahrettin dahil çocuklarını okula atla getirirmiş.
Genelde kösele ayakkabı giyen Kontun, yolda yürürken ayakkabılarındaki ökçeler ‘tak.. tak’’ diye ses çıkarırmış. Sesi duyan onu görmeden onun geldiğini ayakkabısından gelen sesle anlarmış. Bunu, kendi aralarında fısıldaşanları duyan Kont, onlara tebessüm eder, başıyla selam verir geçermiş. Özkır’ın kahvehane hayatı hiç yoktu, olmazdı da. Hobisi hanımın memleketine ve civar kırsalına keklik avına gitmek olurdu. Söz verdimi yapardı, randevusuna ise çok sadık biriydi.
Şimdilerde, Maşatlık’ta Ecnebi Mezarlığına yakın bir yerde ev ve fındık bahçeleri olan Kont Fahrettin, soyadının niye Özkır olduğunu da izah etti.’’Babam her nedense o aralar mahkemeye gitti Özkır soyadını, Kıroğlu yaptı ama ben istemedim ve değişmedim’’
Kont Fahrettin, unutamadığı bir anısını da bizimle paylaştı: ‘’ Zamanın Trabzon Valisi Agah bey, beni çok severdi. Bana sabahları sık sık kahve içmeye gelirdi ve kendisine ‘Vali bey’ diye hitap ettiğimde ‘bana Vali bey deme, abi de’ derdi. Bir gün kendisi ve eşi beni 19 Mayıs Spor Salonu’nda yapılacak olan Nilüfer’in konserine davet etmişlerdi. Gitmek istemedim. Vali bey ve eşi beni çok sevdiği için ‘geleceksin, gelmezsen zorla aldırırım seni’ dedi. Ne yapalım dedik ve gittik. Meşhur 8 düğmeli uzun bir ceketim vardı, onu da üstten giydim ve konserin başlamasına 10 dakika kala gittim protokole oturdum. Tüm salon dolu. Farkındayım, neredeyse herkes bana bakıyor. Ben genelde arada bir puro içerdim. O zaman kapalı yerde sigara içme yasağı yok tabi. Yaktım bir puro. Vali bey eşine, eşi hanımefendi de Vali beye ‘sen söyle, yok sen söyle’ diye beni işarete ederek aralarında konuşuyorlardı, fark ettim. Dedim ki kendi kendime acaba ne oluyor, ne olacak? O zamanda bekarım. Sanırım beni evlendirmek istiyorlar onu söyleyecekler de, çekiniyorlar bana bunu söylemeye diye aklımdan geçiriyorum.. Bir yandan puro mu tüttürüyorum çok şık bir vaziyette ve salonu süzüyorum. Beni ter basmaya başladı ne diyecekler bana acaba diye beklerken, hanımefendi ‘Fahrettin bey’ diye seslendi, devam etti ‘Senin gibi bu kadar şık giyinen biri, ayrıca bu kadar kibar bir adam. Her aile toplumunda senden bahsediyorlar ama bir şeyini abin yani Vali bey ve ben beğenmiyorum’ dedi. Bende içimden eyvah bir şey mi yaptım acaba diyerek ‘’hayırdır dedim hanımefendi?’’, Oda ‘söz ver, söylersem yapacak mısın?’ dedi. Ben de ‘’hanımefendi nasıl söz vereyim?’’, ‘ Sen dedi söz verirsen yaparsın’, Ben de ‘’peki’’ dedim. ‘ Puro ve sigara içiyorsun ya, biz senin sigara ve puro içmeni sana yakıştıramıyoruz. Çok şıksın ama üstün başın nikotin kokuyor. Bunu artık içmeni istemiyoruz’ dedi. Bende ‘’bumu sıkıntı’’ dedim ‘evet’ dedi. O zaman da çok değerli Fransız Tubon marka bir çakmak kullanıyorum. Çakmağımı çıkardım hanımefendiye doğru uzattım. O zaman bunu size hediye etmek istiyorum, oda bana ‘ama ben sigaraya içmiyorum ki’ diyince, ‘’günün anısı olarak saklarsınız bir köşede hanımefendi’’ dedim ve sigarayı da şu anda bırakıyorum diye ekledim. Hafiften gülüştük ve konser başladı. O gün bugündür de sigara kullanmıyorum ‘’
76 yaşını süren Kont Fahrettin’in kıyafetleri bir yana, üzerinde kullandığı objelerde gösterişliydi. Tubon marka çakmak, altın köstekli saat, altın yüzük, altın kol düğmeleri kullanırdı. Vesselam havalı bir adamdı. Hanımının kendisini hiç kıskanmadığını söylerdi. Giyimine kuşamına hiç karışmazmış, ütülerini de kendi yaparmış. Hatta hanımı ütü yaparken iki kez çok sevdiği pantolonlarını yakınca, ona demiş ki ‘’ Bundan sonra sen benim ne pantolonlarımı nede gömleklerimi ütüleme, hepsini artık ben ütüleyeceğim. O gün bugün tüm elbiselerim hep kendim ütülerim. Hanım baktı ki ben çok güzel ütü yapıyorum, bundan sonra benim elbiselerimi de sen ütüle demez mi, sonra onun elbiselerini de ben ütüledim’’
Bir gün rahmetli babam diş teknisyeni Hasan Beşyıldız ile Trabzon meydan parkı civarında karşılaşmışlar. Babam da şık giyinmeye çalışan biriydi . Onu görünce ‘’ Ya Fahrettin bey. Ne zaman senin kadar şık giyene bileceğim’’ diyip, gülüşürlermiş. Fahrettin ağabeyimiz de bu konuşmanın üzerinden kısa bir zaman sonra, babama moda olan kravatlarından birini hediye etmiş.
Özkır, çok düzgün ve çok dürüst biriydi. KTÜ’de asla bir rant elde etmek için hiç bir yanlış teklifi kabul etmedi ve teklif edenleri de kibarca uyardı. Eğer etseydim şimdi milyarderdim derdi. O kısmında da yine bey efendiliğini sürdürdü. Valilerin sık sık makamında ziyaret ettiği üst düzey bir personeldi. Şimdiki bir çok çalışana örnek olacak bir kişilik, bir fotoğraf, hatta koca bir belgeseldi.
Emekliliğinin keyfini deniz manzaralı Akçay’da kendine ait evinde eşiyle beraber sürdürmeye çalışan Efe ve Ata isimli iki torun sahibi de olan Kont Fahrettin, Akçay’da Kızıl keçili diye bir mevkide sabahları yürüyüş yapıyor. Bir köy kahvesine uğruyor, orada bir süt içiyor. Oradan kalkıp aşağıya doğru olan manzaralı yolu, yürüyerek temiz havayı ciğerlerine doldurarak geçiyor. Bu arada beş vakit nazmını da kaçırmıyor.
*
Kont Fahrettin, kendisiyle söyleşirken oturduğu koltukta arkasına derin bir nefes alarak yaslandı, gözleri yere doğru daldı ve bana ‘’ Beni eski günlere getirdin sevgili kardeşim. Bak bilmiyordum, Hasan ağabeyimizin de oğluymuşsun. İnan daha çok duygulandım. Bir gün fırsat bulur bulmaz memlekete yine dönmeyi düşünüyorum. Trabzon sokak ve caddelerine yine grand tuvalet gezmek istiyorum. Yaşayan dostlarıma, arkadaşlarıma uğrayıp bir kahvelerini içeceğim. Gerçi saçımda kalmadığı için, şimdi de beni ünlü Rus aktör Yul Brynner’e benzetiyorlar. Bıyıklarımı yeniden bırakmayı düşünüyorum. Yalnız eski Trabzon’u bu sefer geldiğimde çok aradım bulamadım ama yine de, yıllar sonra geri dönmek aklımdan geçmiyor değil’’ diyerek, sözlerini hüzünle tamamladı.