Pencereyi ben açarsam cereyan olur. Lütfen siz açın, temiz hava gelsin. Ben sizi eleştirirsem saygısızlık olur. Siz bana hakaret ederseniz hakkınızdır. Yasaya ben uymazsam suçlu olurum. Siz uymazsanız çok haklı gerekçeleriniz vardır.
"Hocam, senin inek bir boynuz vurup benim ineği öldürmüş. Bu işin cezasını nasıl keselim?"
"Hayvandır. Yani aklı olmayan bir mahluk. Mal sahibinin bir suçu yok ki cezası olsun."
"Yanlış söyledim, hocam. Benim inek kazara seninkini telef etmiş?.."
"Yaa!.. Bak, o zaman işin rengi değişti. Bakmalı şimdi kara kaplı kitaba..."
"Derece"nin zıddı "dereke" aşağı yönü gösterir. "Cennetin dereceleri vardır, cehennemin derekeleri..." demişler. Derecelerden derekelere yuvarlanan çok insan oldu. "Hocam, o da hırsızlık yapmış..." dedi bir arkadaş, sırıtarak. "Yemin edebilir misin?" diye sordum. Önce bir duraksadı. Sonra "Ederim." dedi. "Yani bence öyle..."
İşte, dereke böyle bir şey. Karıncayı incitmeyen, yerdeki nimeti öpüp başına koyan insanlar tanıdım. Huzurları kaçmasın diye mazlumun suçlu olduğuna türlü gerekçe uydururlar. Vicdanı ve ahlakı "dereke" ile ifade edilecek insanlar kuşatmış etrafımızı. Ama “Vicdanım rahat” sözünü içten söylediklerini anlarsınız. Çocuk gürültüsü yüzünden kavga çıkmış; sonrasında Kemal, Adem’i öldürmüş. Mahkemede “Benim vicdanım rahat” dedi. Hiroşima’ya atom bombası atıp on binlerce insanı katleden adam da her fırsatta aynısını söyledi. Bundan ötesi yok sanırım.
Vicdansızlığın tanımını güncelleyelim: Bizim yaptıklarımız değil ama bize karşı yapılan her türlü kötülük…
Adam, tribünde keyifle kurulmuş, aslanlarla dövüşmek zorunda bırakılan mahkûmların yem oluşlarını coşkuyla izliyor. Bunlar olağan eğlenceler. Fakat dövüşler uzun sürmüyor, elde “dövüşçü” de kalmayınca Caligula adama sesleniyor:
“Birader, baksana buraya!”
“Kim? Ben mi? Bana mı seslendiniz Yüce Kral!”
“Evet aslanım, sen. İn bakalım aşağıya. Dövüşme sırası sende…”
“Aman efendim! Ben, nasıl olur, vahşi hayvanlara karşı… Bu hiç adil değil. Yeterince eğlendik, bitti gitti… Lütfen, bak, yapmayınız, çok rica ediyorum…”