Av.Günfer Erkuloğlu

Av.Günfer Erkuloğlu

Sustum Şiştim Patladım

 

Bir takım kontroller için Trabzon’da özel hastanelerden birindeyiz. Arabayı park ederken tiyatro başlıyor;

          ♦ Koyma oraya kardeşim..

          ♦ Nasıl..? E park edeceğim. Kontrolüm var.

          ♦ Naabaalım. Buraya olmaz.

Park işini halledip içeri giriyoruz. Hasta kabul bankosunun arkasında genç hanımlar kendi aralarında gülüşüyor. Kimliğimi uzatıp randevum olduğunu söylüyorum.

Bir tanesi kaşı gözü marifetiyle bana önce bekle, sonra da yana geç işareti yapıyor.

İçimden hastaneyi takdir ediyorum; bu sağır ve dilsiz vatandaşımızı istihdam ettiği için.

Sonra anlıyorum ki hayır, gayet dil yerinde, hatta fazlası var. Sabır testim dolmak üzere..

Hastanede yönlendirme sistemi oldukça zayıf olduğundan kan alma birimini bulmakta zorlanıyor, üzerinde taşıdığı güvenlik üniformasına aldanarak yanına yanaştığım, fakat sonradan mahallenin asi küstah serserisi olduğunu anladığım zata yön soruyorum.

Adımı soran bu kişiye şeceremi döktükten sonra, sıra var mı acaba deyince bana;

          ♦ Bakcaaz işte bilgisayardan, bi dur.

cevabıyla had bildirme sırasın bana geldiğini anlıyor, açıyorum ağzımı.

Bu kendini bilmezlere inat, ne mutlu ki benimle ilgilenen doktorlar hemşireler çok alakalı, ve yakın.

Demek ki, insan görünümlü bu kompleks torbalarını ışınlanmak suretiyle aşabilsem, hakikaten memnun ayrılacağım. Ama ne mümkün.

Kapılarda, danışma masalarının arkasında duran bu kimseler, ne yazık ki milyon dolarlık yatırımların temsil yüzleri durumdalar.

Modern binaların, yüz binlerce liralık ekipmanın, isteğin, gayretin birkaç hadsiz sebebiyle yerle bir olması an meselesi. Ne acı.

Restoranlar, cafeler de benzer sebeplerden ayakta kalamıyor.

Misal; Erzurumlu kardeşlerim misali yemek yerken çay içmeye pek bayılırım.

Trabzon’umuzun güzide restoranlarından birinde yemek yerken çay rica ediyorum. Gelmiyor.

İsteğimi tekrarlıyorum. Yine yok. Üçüncü seferinde garson kızımızdan akıllara zarar cevap;

          ♦ Ya ne getirim, daha yemeğini bitirmedin ki.

Dahası var; yaz geliyor ve yine insanlara 3 metreden daha fazla yaklaşmama sınırları başlamak üzere.

Ter kokusundan nefes almak bile mümkün olmayacak.

Herkes parfüm kokmalı şuursuzluğunda değilim elbet.

Ama çok net ki su ve sabun kadar çözümü kolay ve ucuz bu mutlak bakım, özellikle hizmet sektöründe asla önemsenmemekte.

Bir başkası; Alış veriş yapmak isteğiyle girdiğim mağazada ağzını yayarak “Ne bakmıştın..?” diyen şahıs. Acaba nereden tanışıyoruz, senli benli konuşabilmek için bu samimiyeti nereden buldun?

Şikayet etmek kolay; “İş yok. Piyasalar durgun. Dünya yatırım yaptık kimseyi memnun edemiyoruz..”

Rica ederim daha aşağılardan bakın. Önce insana yatırım yapın. Eğitin, toplantılar düzenleyin.

Yatırımınızın yüzü işte bu kimseler.

Aksi halde şık yapılarınızda kendini bilmez elemanlarınızla duvarlara bakar, neden neden diye sorar olursunuz.

NOT: Yavaş yavaş yaz geliyor, telaşlarımız artıyor. Ben de müsaadenizle sonbaharda görüşmek üzere biraz ara veriyorum.

E postalarınızı bekliyorum. Biliyorsunuz, mümkün olduğunca cevap da veriyorum.

Sağlıcakla kalın. Sevgiler, saygılar..

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.