Ahmet Külekçi
24 Temmuz ve asil olmak!
Osmanlı İmparatorluğu zamanında çıkan gazeteler sansür memurlarının kontrol ve denetiminden geçtikten sonra yayınlanıyordu.
Türk basınında sansür ilk kez 10 Mayıs 1876 tarihinde uygulanmaya başladı.
24 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet yürürlüğe girdikten sonra bu uygulamaya son verildi ve günümüzde bu olay "sansürün kaldırılması" olarak adlandırılıyor.
Bunun üzerine, 10 Haziran 1946 yılında kurulan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bir basın günü oluşturmayı planlayarak Türkiye'de ilk gazetenin çıkış tarihinin "Basın Bayramı" ilan edilmesine karar verildi.
Ancak ilk gazete konusunda çeşitli görüşler bulunduğu için bir görüş birliği sağlanamadı, daha sonra Falih Rıfkı Atay tarafından bayramın her yıl 24 Temmuz tarihinde kutlanılması fikri ortaya atılarak kabul edildi.
O gün-bugün 24 temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak kutlanıyor.
Valla aslında kutlanacak bir şey de kalmadı?
Çünkü basın konusunda ne yazık ki toplumda çok ciddi bir algı oluşmuş durumda
En güvenilir kurumlar arasında değiliz ne yazık ki?
Ama her şeye rağmen doğru-tarafsız ve dürüst gazetecilik adına kalemine-onuruna sahip çıkan gazetecilerde aramızda.
Her ne kadar bedel ödeseler her ne kadar mağdur olsalar da onların varlığını çok önemsiyorum.
Yerel ve yaygın medyada görev yapan basın emekçileri için ekmek mücadelesi her geçen daha zorlaşıyor.
Çalışma saatleri ve koşullara rağmen hak ettikleri ücretleri alamıyorlar.
İşin bir başka boyutu ise gazeteciler ne yazık ki kendisini geliştirme-iyileştirme ve yenileme noktasında oldukça başarısız.
Topluma “okuyun-araştırın” mesajı veren gazetecilerin kendilerinin tek bir kitap dahi okumaması ve toplumsal olaylar karşısında suskun kalması kadar çelişki olabilir mi?
Nerden bakarsak-bakalım ortada bir tutarsızlık var.
Akşamdan rüyasını sabah köşesinde yazanlar, hiç-bir araştırma ve inceleme yapmadan sağa-sola sataşanlar, insanların özel yaşamlarını deşifre edenler, yalan haber yapanlardan asla gazeteci olmaz.
Dedikodudan-fesatlıktan ve kibirden beslenenlerin kaleminden sadece kin ve öfke akar.
Oysa en saygın ve en kutsal mesleklerden biri olan gazeteciliğin hakkını vermek hepimizin boynunun borcu olmalı.
Kalemine-yüreğine-onuruna sahip çıkarak mesleğini yapan herkesi takdir ederken bu uğurda hayatını kaybedenleri de saygı-rahmet ve şükranla anıyorum.
24 Temmuz günü nasıl bir tesadüfse Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Derneği Yönetim Kurulu tarafından bir yazı ulaştı.
Altında ne bir kaşe var ne bir imza?
Benim gibi bir çok arkadaşa ulaşmış yada ulaşacak?
Altında imza ve kaşe bulunmayan bu yazıya göre “Üyelik Güncelleme Komisyonu” kurulmuş ve üyeliğimiz noktasında işlem yapılmış.
Bu komisyonda kimler var, kimler bunu akıl etti, kimler bu işi başından beri kaşıyor bilemem?
Ne olacak şimdi anlamadım?
Yıllardır bu camiada görev yapmış, kamera omuzlamış, fotoğraf çekmiş-haber yapmış, alın-teri ile çalışmış hizmet vermiş insanları cemiyetten uzaklaştırmak “Asil üyelikten” silmek size ne kazandıracak?
Bu insanlar size yük mü oluyordu?
Sizi zarara mı uğrattılar?
Sizi aşağı mı çektiler?
Bir şey yapmak istediniz de engel mi oldular?
Şimdi başınız göğe mi erecek?
Bütün sorunlar çözülecek mi?
Ya daha düne kadar gidip seçim öncesi oy istediğiniz kişileri gazeteci sayıyordunuz da seçimden sonra bunlar renk mi değiştirdi?
Madem böyle bir niyet vardı neden seçimler de çıkıp kürsüden “Biz bunu yapacağız” diyecek erdemliliği ve dürüstlüğü göstermediniz?
Köprüyü geçene kadardı değil mi her şey?
Yazık çok yazık!
Olsun bakalım siz kıymetli olun, siz gazeteci olun, siz yönetici olun..
Ama şunu unutmayın ki ASİL olmak tüzükle, yönetmelikle ilgili bir durum değil.
Asil olmak ahlaklı olmakla dürüst olmakla ve onurlu yaşamakla ilgili bir durumdur.
Ben kendi adıma 1.5 yıl sonra yapılacak genel Kurulu bekleyeceğim.
Bir daha başkanlığa aday olmamam için elinden gelenleri yapanların yüzüne karşı konuşacaklarım var.
Bir kaşık suda bulsalar beni boğmak için elinden geleni yapacak kadar hırs-öfke ve intikam duyguları taşıyanların arkasından değil gözlerinin içine bakarak konuşmak isterim.
Arkadan konuşmak dedikodu yapmak marifet değil..
Bakın her şeyi anlarım sineye çekerim.
Ama ekmeğimizle oynamak isteyen çakalları elbet unutmayacağım
Bizi sağa-sola şikayet ederek itibarsızlaştırmak için özel misyon yüklenmiş, adımızı karalayarak, aklınca düşmanlık yapanlara karşı ne dün ne bugün ne de yarın sessiz kalmam.
Allah’a şükür hiç başımız yere eğilmedi bu şehirde.
FETÖ ile mücadele ettiğim, ele başlarını (Adem Yavuz Arslan, Emre Uslu, Ekrem Dumanlı) yazdığım ve davalar açtığımı için o dönemler üzerime gelen şeref haysiyet ve namus yoksunu karaktersizler bilsin ki bizim tek güvendiğimiz yer ALLAH tır…
Gazetecilik yaşantımızda ne rüşvet alarak haber yaptık, ne haram yedik ne de kendi çıkarlarım için başkalarına çamur attım.
Bizim camiada herkes her şeyi bilir ama iş menfaat ve çıkar noktasında kesiştiğinde herkes pusuya yatar ve avını bekler.
Dün bir-birine en ağır küfür edenler bir bakmışsın ertesi gün kol-kola gezer…
Önemli olan sokak…
Önemli olan vatandaş.
Önemli olan vicdan ve merhamet…
Biz kimseye yaranmak şirin görünmek için yaşamıyoruz…
Takdirin en büyüğünü Allah verir.
TGC seçimlerinden bir gün önce vapsat üzerinden bir internet sitesinde yayınlanmak üzere 8 sayfalık bir yazı atarak cemiyet başkanlığımı engellemek isteyen kişiye cemiyette müdürlük koltuğu verdiler.
Haber sitesine gönderdiği yazıda ne ismi var ne imzası…
Şerefli-namuslu-onurlu bir insan çıkar bu 8 sayfalık yazıyı neden yazdığını neden haber yaptırmak istediğini ve amacının ne olduğunu açıklar
Beni terör odakları ile bir tutan belden aşağı-belden yukarı suçlayan bu zatta zerre kadar haysiyet varsa çıksın desin ki evet ben yazdım bunları.
Yazdıklarını çıksın ispatlasın bu şehri terk etmeyen alçaktır-şerefsizdir-namussuzdur.
Ama onda nerde o cesaret?
Nerede o yürek?
İşte ASİL olmak burada başlıyor?