Recep Ergenç
Açlık kapıda mı?
Bir yanda tüm dünyayı etkisine alan bir virüs, bir yanda iklim krizi… İnsanın insana ettiği…
Diğer yanda dünyada büyük bir teknolojik dönüşüm, yapay zeka, karanlık fabrikalarda nerdeyse sıfır hata ile üretim yapan robotlar… İnsan icadının insana ettiği…
Nereye gidiyoruz ki böyle? Hangi birini düşünüp takip edeceğiz?
Belki sizce küçük (veya önem sıralamanızda yok diyelim), bence dağlar kadar büyük dertlerim var.
Mesela tarım. Gıdamız, yediğimiz içtiğimiz… İnsanın kendine ve doğaya ettikleri…
Hamsi neredeyse minicik avlanıyor, gelecekte hiç olmayacak desem, “hadi canım” mı dersiniz?
Türkiye’de nüfusun %75’i şehirlerde yaşıyor artık. Şehirlileşme giderek artıyor. Peki ya köylü üretmezse…
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
AB Müzakere sürecinde tarım: 35. başlık
AB sürecinde olan ülkemizin müzakere ettiği fasıllardan biri de tarımda yaşanıyor. Büyükşehir yasası ile köyler mahalleye dönüştü, yayla sahil bir oldu. Köy/kırsalda kabul edilen nüfusun %8-10 düzeyine kadar küçülmesi isteniyordu. Bu sonuç alınmak üzere. Gençler kent merkezlerine göç ediyorlar. Köylü (çiftçi), yani köyde kalanlar ise tarımdan elini çekiyor. Gençlerin köyle ilişkileri zayıf. Ekme, biçme, hasat, toprağı işlemeK, bu kültür genç kuşaklara aktarılamıyor. Sorunun AB müzakereleri kadar köyde kalanlarla, yaşla başla bir ilgisi var ama bu buzdağının sadece görünen yüzüdür.
Bu konuda bir önemli uyarıyı da Dünya Gıda Programı yaptı. Dünya Gıda Programı (WFP) Direktörü David Beasley, Covid 19 salgınının gıda güvenliği üzerinde çok yıkıcı etkileri olduğuna işaret etti ve gıda sorunu ile karşı karşıya kalan insan sayısının artacağını savundu.
Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın “Üretme Tüket” kitabını okumanızı tavsiye ederim. Hele de şu Covid döneminde okumak çok daha önemli hale geldi. “Çiftçiler tarlaya girmezse yakın zamanda raflara koyacak ürün olmaz… Onlar üretmezse virüsten olmasa da açlıktan ölürüz.” diyor.
Ekilmeyen ölmüş toprağın ise diriltilemeyeceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Ali Ekber Yıldırımın “Üretme Tüket” kitabının ilk cümlesi “Tarım bütün dünyada stratejik sektör kabul edilir” ve son sözü aslında her şeyi ifade ediyor: “Zengin toprakların fakir insanları olmayı hak etmiyoruz.”
Salma sulamadan vazgeçtik de, atalık tohumlarımızdan niye vazgeçtik?
Kooperatiflerimiz tarım, deniz ya da hayvancılıkta arzu ettiğimiz başarıyı hayata geçiremediler. Yetmezmiş gibi yaylaların yapılaşması ise üstüne tüy dikiyor.
Fazla uzağa bakmayın, kendi topraklarınıza bakın, babalarınızdan annelerinizden dinlediklerinizi hatırlayın. Ne kaldı geriye kırsaldan?
Kırsalda pek çok sorun varken gıda komitemiz ne aracıyı kaldırabildi; ne de hal/perakende yasasını çıkarabildik… (yeri gelmişken, bu ülkede üreticiden tüketiciye modelini doğru uygulayacak ve ölçek yaratacak bir girişim bekliyorum, umutla)
Olmadı olamıyor…
Böyle devam edersek, endüstriyel gıda devlerinin market raflarına koyduklarıyla yetinecek gelecek nesiller.
Birincil hedefimiz toprağımıza sahip çıkarak korumak ve geliştirmek olmalıdır.
Yazıyı yine Ali Ekber Yıldırım’a kulak vererek sonlandırayım.
İklim değişikliği, kuraklık ve başka nedenlerle değil, çiftçi üretim yapmadığı için birçok üretim azalacak.
Bu sizi korkutmuyor mu?