Recep Ergenç
Salgın felaketinde düşündüklerim (2)
Evlere kapanıp kaldık. Sıkıldık değil mi? Herkes en çok şu sohbeti yapıyor, “yasaklar kalkıp hayat normale döndüğünde ne yapmak istiyorsun?”
Bu soruya, ilk bir hafta içinde kolaylıkla yapılabilecek yeme-içme cevapları veriliyor genelde. Bende diyorum ki, insanlar (hele ki mobilize olmaya alışmış yeni nesil) hiç olmadığı kadar gezmek isteyecek. Bunaldılar çünkü.
(Tabi bu söylediğim virüsün aşısının bulunması çok bağlantılı ama bir kaç ay içinde hareket başlayacak diyor yetkililer)
İnsanlar nereye gidecek veya gitmeye cesaret edecek?
Evlere kapanmış milyonlarca insan, salgın sonrası ilk uzak adımını nereye atacak? Peki hala endişe duyan/duyacak bu insanlar, acaba daha çok doğaya, insan varlığının nispeten daha az olduğu bölgelere yönelir mi? (Belki de çok iyi niyetli sorulardır bunlar, emin değilim)
Başka coğrafyalara olan merakımızı sosyal medyada paylaşılan yazılar kadar, filmler, fotoğraf ve belgeseller de inanılmaz tetikler.
Eve kapandığımız bu günlerde, izlediğiniz filmleri veya belgeselleri düşünün. İzlediğiniz yerleri gezme arzusu gelmiyor mu size de?
Salgın sonrası turizm ciddi bir darbe yiyecek. Bundan biz de Doğu Karadeniz bölgesi olarak nasibimizi alacağız elbette. Evet salgın konusunda önleyici tedbirleri alacak tüm tesisler. Antalya’daki oteller de alacak, Trabzon’da Uzungöl’deki otel de.
Tamam da, “tüm önlemleri aldık” mesajları, insanların psikolojilerine ne kadar etki edecek?
Dönüp bir de kendimize soralım.
Peki biz hayatımıza kaldığımız yerden devam edecek miyiz?
Diyelim ki Haziran ayında hayat normalleşmeye başladı. Ne geçiyor aklınızdan tatil anlamında, yorum kısmına yazın lütfen.
Kutsal Yayla Göçü
Sevgili dostum ve akademisyen Mustafa Reşat Sümerkan şöyle diyor “…bölgemizin insanları için yaylaya göçmek, zamanı geldiğinde önkoşulsuz gerçekleştirdikleri kutsal eylemlerden biri gibidir.”
Bölgemiz insanı yayla göçünü sürdürecek mi? Ritueller yine uygulanacak mı?
Elbette. Bu yıl değilse seneye, ama bu göç devam edecek.
Peki işte zor soru, “Yayla Göçü” ulusal ve uluslararası turizm için tematik bir rota mıdır? Sunubilir mi?
Bence evet.
Anadolu coğrafyasında yaşayan en eski göç yolunun Trabzon ilinde olmasının avantajlarını coğrafyasıyla, doğal yaşam alanlarıyla, sivil ve dini mimari eserleriyle, Türk tarihiyle özdeşleşen farklı kültürel ve folklorik yapısıyla, süslenmiş göç hayvanlarıyla yapılan -yolda konaklanılan- uzun yürüyüş ritüelleriyle turizm için mükemmel bir tematik rotadır ve ekonomik değere dönüştürülebilir.
Tam anlamıyla nasıl paketlenir ve bir turizm ürünü haline getirilir, onu da profesyonelleri düşünsün ama tam da şimdi, bu dönemde, sizce biraz daha kıymetli bir rota olamaz m?
Net olan şu ki, turizmin üç S‘si (sun-güneş, sand-kum, sea-deniz) çekim gücünü koruyor. Ancak farklı üniversitelerde düzenlenen turizm kongre ve sempozyumlarında (bilgi yağmuru) sunulan bildirilerde Türk turizmi için sunulan bildirilere farklı tematik türler konu ediliyor. Akademik kadroların sunduğu bildirilerde farklı destinasyonlardaki turizm türleri ölçülüp değerlendirilmeye devam ediliyor.
“... filmlerde/ belgesellerde görenlerin ve merak ettikleri yerleri ziyaret etmek isteyen izleyiciler için önemli bir fırsat haline gelmiştir. Dolayısıyla dizi veya filmler, belgesellerin destinasyonların bu özelliklerini vurgulaması ve bu kapsamda bilinmeyen yönlerini tanıtması bu turizm türünden elde edecekleri başarıyı arttıracak önemli bir etken olarak düşünülmektedir. Bu doğrultuda komedi, aksiyon, belgesel ve tarih film/dizi türleri izleyicilerinin genel olarak film destinasyonlarını ziyaret etme eğiliminde olduğu” ifade edliyor. ( 2. sürdürülebilir turizm kongresi, syf 645, Uğur AKDU, Mehmet Halit AKIN)
Tematik Yayla Göçü rotamızda neleri görselleştirebiliriz?
“Köyden ayrılış vakti, sabahleyin güneşin henüz doğmadığı saatlerdir. Akşamdan tüm hazırlıklar tamamlanır. İnsanlar, özellikler kadınlar ve genç kızlar renkli ve süslü elbiselerini giyerler. Bu arada ineklerle öküzler de süslenmişlerdir. Hayvanların başlarına; alın ve boynuzlarıyla kuyruklarına teller, püsküller, boncuklar takılır. Yayla yolculuğu bir şenlik yürüyüşü gibidir.
Çıkış sabahı, henüz hava aydınlanmadan insanların bağırışları, ıslık ve çan sesleriyle çınlar tüm köy…. Kalabalık insan gurupları, yüzlerce hayvan, alacakaranlık yollardan yükseklere doğru yürüyüşe geçerler. Yayla yolu, yaya yürünmesi gereken uzun, zahmetli bir yoldur. İnsanlar yanlarına ancak yolda gerekecek zorunlu şeyleri alırlar. Kimi yakın yaylalara üç- beş saatte yürünebilirken; bir günde, birkaç günde gidilebilen yaylalar da vardır. (Şimdi artık her yaylaya, her türlü araçla gidilebiliyor).” M.R. Sümerkan
Tematik Yayla Göçü rotasında yürüme ve konaklamayı, “Çepni kültürünü” merkeze alan bir proje Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansına (DOKA’ya) sunuldu. Üretilecek belgesel ve fotoğrafların YouTube, Instagram ve Facebook gibi son yılların açık ara en önemli üç sosyal medya mecrasında (Türkçe ve İngilizce altyazılı olarak) paylaşılması, ulusal ve uluslararası alanda turistlerin ilgisini çekecek içerikler üreterek Trabzon’da turizmin çeşitlendirilmesi ve potansiyelinin arttırılmasına katkı sunulacağı açıktır.
Şimdi asıl soru şu, yaylaya göç edecek ne kadar hayvanımız kaldı? J
-----------
Aca göç edeceğuk mi çiçekli yaylalara
Aca takacağuk mi püskülli buruncalari
Gidiceğuk mi Hıdırnebi derneklerine
Yayla yollarında tabanca atacağuk mi
Türki söyleyeceğuk mi Soğuksu başlarinda (Derl: H. Kenan Gedikoğlu)
Not: Fotolar ve katkıları için Mustafa R. Sümerkan’a ve Prof. Dr. Fatih Bektaş’a teşekkür ederim.