Erol Önsel
Zor da olsa
Trabzonspor Medicalpark bana göre dün akşam ilk yarının en önemli maçına çıktı. Zira geride bıraktığı 7 haftada sadece 1 galibiyet almış, başantrenörünü ve menajer yardımcısını göndermiş, Caner Şentürk’ü kadro dışı bırakmış, gitgellerin ardından Nenad Markovic’i takımın başına getirmiş, karmaşık bir dönemin ardından çıktığı ilk lig karşılaşmasıydı Tofaş maçı.
Önündeki haftalarda ise Trabzonspor Medicalpark’ı son derece ciddi rakiplerle oynanacak müsabakalar beklemekteydi. Tofaş maçının ardından Karşıyaka deplasmanı, ardından Galatasaray Liv Hospital, ilerleyen haftalarda ise Uşak deplasmanı ve Banvit maçları zorluk derecesi son derece yüksek karşılaşmalar.
Ligin ikinci yarısına Torku Konya deplasmanıyla başlayıp, üst üste oynanacak Anadolu Efes, Fenerbahçe Ülker, Beşiktaş İntegral Forex, gibi zorlu müsabakalar ve Avrupa Kupası maçları göz önüne alındığında, zaten son derece dar olan oyuncu rotasyonu, Trabzonspor Medicalpark’ın sıralamadaki konumunun muhtemelen düşündürücü bir hal almasına ve sezon başındaki hedeflerin yenilenmesine sebep olabilirdi. Fakat alınan bu galibiyetle biraz olsun nefes alınarak galibiyet sayısı ikiye çıkarıldı ve ilerde kazanılabilecek birkaç müsabaka ile kabus bölgesinden kurtularak yukarılara çıkabilecek duruma gelindi.
Devre arasında arkadaşlar maçın sonucuyla ilgili fikrimi sorduklarında ikinci yarıda Dwight Hardy’nin oyuna ağırlığını koyması halinde maçı kazanabileceğimizi aksi taktirde kazanmamızın çok zor olduğunu söylemiştim. Çünkü takımda skorer anlamda oynayan sadece Marshall vardı. Savunmamız zaten çok yumuşak olduğundan yediğimizden çok atarsak ancak maçı kazanabilirdik.
Öyle de oldu. İlk yarıyı 3 sayıyla kapatan Hardy ikinci yarıda 21 sayı atarak maçın kazanılmasındaki en önemli etken oldu. Coach maça bence doğru bir beşle başlamadı. Onun için de ilk 4 dakikada neredeyse sayı atamadık. Bu takım sahaya sadece yabancı oyuncularından aldığı katkıyla çıkarsa skor üretebilir. Yerli oyuncuların skor üretebilmesi çok zor bir ihtimal. Zaten Markovic de bunu fark etti ve oyunun geride kalan büyük bölümünü yabancılarla oynadı.
Fakat takım içerisinde oyunun liderliğini yapabilecek guard pozisyonuna hala ihtiyaç var. Ayrıca birisi Gani Lawal’a basketbolun smaç ve blokla sınırlı bir spor olmadığını, oyun içerisinde savunma yapmadan maç kazanılmayacağını anlatmalı. Özelikle yaptığı hatalarda sonra kenara geldikten sonraki tavırları hiç hoş değil ve takımın kimyasını bozar nitelikte. Kesinlikle kendisiyle konuşulup hareketlerine çekidüzen vermesini ve hiç bir oyuncunun vazgeçilmez olmadığının anlatılması gerekiyor.
Eğer kulüp olarak saha dışında yaptığınız yanlışlar fazlaysa genelde saha içini konuşmaya sıra gelmez. Trabzonspor Medicalpark’ta da durum böyle. Yapılanmadan, transferlere kadar konuşulan o kadar ilginç şeyler var ki takımla ilgili oyun analizi hep ikinci planda kalıyor.
Alınan oyuncuların transferlerinin kim tarafından ve nasıl yapıldığı, başka takımlara gidecekleri fiyatın iki katı meblağlarla ertesi gün Trabzonspor Medicalpark’a transfer oluşu, hemen hemen hiç olmayan yerli oyuncu rotasyonu ortadayken, benim transferini tasvip etmememe rağmen takım içerisinde mukavelesi devam eden Kaya Peker gibi bir oyuncunun 400.000 dolar olan yıllık ücretinin ödenecek olmasına rağmen neden takım ile olmadığı, Tutku Açık’a iki senede -duyumlara göre- 800.000 dolar ödenip takıma sadece 15 maçlık bir katkı sağlamasının normal olup olmadığı, yabancılar dışındaki oyuncu profilinin ne derece yeterli olduğu, kulübün kaldıramayacağı bir borç yükünün nasıl sonuçlar doğuracağı gibi uzayıp giden bir sürü soru, kulübün daha çok parkedeki değil saha dışındaki durumunun konuşulmasına sebep olur.
Kulüpler, insanların sahip oldukları ya da yönettikleri şirketlerin anlayışıyla yönetilmedikçe başarıdan bahsetmek söz konusu değildir. Örneğin Trabzonspor Medicalpark kulübünün içerisinde görev alan değerli yöneticilerimizin bir çoğu saygın ve alanlarında başarılı işadamları. Acaba bu arkadaşlar kendi şirketlerinde sözleşme imzaladıkları çalışanlarına işe dahi gelmeden senede 400.000 dolar verirler mi? Çok merak ediyorum.
Bence değil 400.000 dolar 400 lira bile vermezler. Fakat sözkonusu Trabzonspor olduğunda insanların kendi iş sahalarında benimsemiş oldukları üretkenlik ve verimlilik ilkesi anlaşılamaz bir şekilde birden rafa kaldırılıyor. Türkiye’de spor yönetimi profesyonel bir yapı haline dönüştürülmelidir. Kulüplerin kurtuluşu ve başarısı buradan geçmektedir. Geçenlerde Bayern Münih icra kurulu başkanı Karl-Heinz Rummenigge’nin kulübü nasıl yönettikleriyle ilgili bir belgesel izledim.
Dünyanın en büyük kulüplerinden olan Bayern Münih’in bu sene itibarıyla bırakın borcu karda olduğunu ve yaptıkları profesyonel ekonomik uygulamalarla 346 milyon euroya yaptırdıkları Alianz Arena stadının borcunu planlanandan 16 yıl önce bitirdiklerini anlattığında hafif bir tebessümle bizim kulüplerimizin durumunu düşündüm. Ve daha gidecek çok uzun bir yolumuz olduğunu üzülerek kabullenmek zorunda kaldım.
Tofaş kulübü misyonu gereği altyapıdan yetiştirdiği oyuncuların yanına tecrübelileri yerleştirerek Türk basketboluna hizmet etme hedefindeki bir kulüp. Mevcut kadrosunda da altyapıdan yetişen 4-5 oyuncusu mücadele ediyor. Kenan Sipahi gibi oyuncular yetiştirip satarak tüm altyapıya harcadığı parayı kulübe geri döndürüyor. Bizim ülkemizde ise her sene genç takıma ekim ayında bir grup oyuncu alıp sezon bittikten sonra vedalaşan, bir sonraki sezonda o oyuncuların ne olduklarıyla alakalı fikri olmayan, sonraki sezon başında aynı ritüeli devam ettiren altyapı anlayışlarını hala üzülerek izlemekteyiz.