Hakan EVRENSEL’in “Güneydoğu’dan Hikâyeler” adlı kitabını meraklıları bilir. Bir çırpıda sıkılmadan okunabilen ve okuyucuyu hikâyelerin aslında yaşanmışlıkların içine çeken bir kitaptır.
Kitabın önsözünde bir şehit ilanına yer verir.
İlan, Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği!” diyen hitabıyla başlar:
“Bütün bu ahval ve şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet, hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler. İşte bu ahval ve şerait içinde dahi BİRİNCİ VAZİFEN, Türkiye Cumhuriyeti’ni muhafaza ve müdafaa etmektir.”
Şehit olan bir üsteğmenin arkadaşları, vefat ilanına Atatürk’ün bu eşsiz hitabıyla başlar ve şöyle bitirirler:
“P. Üsteğmen Erdal Kurtoğlu 16 Haziran 1994 günü BİRİNCİ VAZİFESİ uğruna şehit oldu. O da bu Cumhuriyet’in sadece kendisinin değil, tüm Türk gençliğine emanet edildiğine inanıyordu.”
◊◊◊
Usta gazeteci rahmetli Hasan Pulur da Olaylar ve İnsanlar köşesinde “Nefes” başlıklı yazısında bu ilandan ve Şehit Üsteğmen Erdal Kurtoğlu’ndan bahseder.
◊◊◊
Sadece bu kadar mı?
Gazi Üsteğmen Abdullah AĞAR’ın; Atilla İlhan’ın yönetiminde yayımlanan “Bir Millet Uyanıyor” serisinin 7. kitabı olan “Ölüm Dağları Bekler, Cudi Dağı” adlı eser O’nun şehadete erişini anlatan giriş bölümüyle başlar.
◊◊◊
Erdal, sakin, sessiz ama yüreğinde fırtınalar kopan bir adamdır!
Hüzünlü bakışlarında kim bilir ne gizemler saklıdır?
Siperden sipere, kayadan kayaya adeta uçarcasına atladığından arkadaşları ona “Martı” ismini layık görmüşler.
Bu yüzdendir ki defin anında sahile oldukça yakın bir köy olan Seyit Ahmet köyünde mezarı başında Kuran-ı Kerim okunurken üç tane martı gelir ve Kuran okuma bitince sessizce oradan ayrılırlar.
◊◊◊
Atış talim alanındadırlar!
Elinde bir baston vardır. Ve bu baston onun için anlamlıdır. Şöyle seslenir askerlere:
“Benim olan çok kıymetlidir. En kıymetlilerim de dinim, vatanım, bayrağım, ailemdir. Asla bunlara zarar gelsin istemem ve zarar verenleri de affetmem. Elimde gördüğünüz bu baston da benimdir. Şimdi bunu hedef noktasına koyuyorum ve bastonu vurana hafta sonu izni benden” der.
Askerler yerlerini almışlardır. Sırayla ateş emri verir.
Dördüncü kulvarda atış sırası Ayhan’a geldiğinde:
_ Atsana oğlum!
_Atamam komutanım!
_ Atsana oğlum, ne oldu?
_ Atamam komutanım, biraz önce “Benim olan çok kıymetlidir ve bunlara zarar verenleri de asla affetmem demiştiniz. Bu yüzden size ait olana ateş edemem!”
Gözleri dolar Erdal Üsteğmen’in. Kendisini anlayan bir vatan evladı çıkmıştır.
_ “Ayhan Çavuş, sana benden bir hafta izin” der.
_ “Git aileni gör ve gel. Benden de hepsine selam götür” diye devam eder.
_ Sadece bana ait olan değil bize ait olanları hep birlikte korumalıyız. Bu vatan da hepimize atalardan emanet. Canımız pahasına bu görevi yerine getirmek zorundayız.
◊◊◊
İşte böyle duygulu ve vatansever bir askerdi. Yanındaki vatan evlatlarına hem sahip çıkan hem de onlara bir şeyler öğreten.
◊◊◊
Erdal Kurtoğlu… Nam-ı diğeri Martı… Böyle söylerdi yakın arkadaşları ona… Kendi üstüne top ateşi isteyen vatan parçasıydı o… İlk büyük Kuzey Irak harekâtında, taburun emniyeti adına çıktığı tepede teröristler timinin içine sızmışlardı. Onların imhası için, bir kararı vardı. Bu, devre arkadaşı topçu subayına yapılan bir ateş isteğiydi.
- Hedef benim, demişti. Bana at…
- Sana nasıl atarım? sorusuna bir cevabı olacaktı.
- At diyorum sana… Biz burada ne için varız…
Kurtoğlu’nun bu kararlı
ve inançlı
ve imanlı
ve kahramanca
ve erce
ve karadenizin hırçın dalgaları gibi
ve Karadeniz kıyılarında uçuşan bir martının haykırışı gibi söylediği sözler duyanların kanını dondurmuştu.
Devre arkadaşı bu ateş isteğinin gereğini yapmak zorundaydı. Atacaktı, attıracaktı. Ama yüreği ağlıyordu… Kan ağlıyor, kahrediyor, küfrediyordu.
- Doldur…
- Hazıırr…
- Ateşşş…
Ve gümledi yedibuçuk onsekizlik dağ topu… Göğü yardı mermiler… Gök gürledi… Yer sarsıldı… O an aklın durduğu, iflas ettiği, hiçbir işe yaramadığı bir andı… Çarpan yüreklerin sesi top seslerini bastırıyordu… Mermiler ıslıklar çalıp, vardılar timin üstüne… Ateşten dalaşın üstüne, ateşten şarapnelden tuz biber ektiler.
Karıştı, kızıştı, kıyıştı ortalık bir dem daha…
İşte Kurtoğlu üsteğmen, bu ateşin içinde, bu ateşin daladığı teröristlere bu anda daldı… Vurdu timinin mızrabıyla, patlamaların neden olduğu teröristlerdeki korku dalgasının üstüne bir kez daha… “Allah, Allah Arslanlarım… Allah Allah…” diyerek fırladı bölücünün, hainin üstüne… Böyle çıktılar ateşin içinden ve böyle atıldılar ateşin ve bölücülüğün üstüne; yarıp çıktılar…
Sonra geri dönüp, tekrar daladılar… Tekrar… Tekrar… Çakallar darmadağın olmuştu… Onun adı Karadeniz kıyılarında martı dağlarda Kurtoğluydu…
Ve hâlâ o dağlarda Kurtoğlunun;
- Hedef benim… Diyen sesi yankılanıyordu…
◊◊◊
Erdal Kurtoğlu, bayrak ve millet sevdalısı öğretmen bir babanın evladı.
Erdal Kurtoğlu, ev kadını annesinin kınalı kuzusu.
Erdal Kurtoğlu, üç kız kardeşin biricik ağabeyi.
Erdal Kurtoğlu, henüz 1-2 yaşlarındaki yeğeninin ismini sayıklayarak şehadet yoluna giren yüreği kocaman bir Karadeniz delikanlısı.
Erdal Kurtoğlu, askerlerinin söylemlerine göre son nefesini Kelime-i Şehadet getirerek veren, vatan toprağı.
◊◊◊
17 Haziran’da ikindi namazından sonra Beşikdüzü Seyitahmet köyünde ruhuna okutulacak Kuran-ı Kerim için herkesi bekler.
Gelemeyenler için de Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarih boyunca kanlarını bu topraklar için dökmüş şehitlere ve aramızda olmayan gazilere dualarınızı bekler.
NOT: Yazıda ilk Kuzey Harekatında anlatılan yaşanmışlık Gazi Üsteğmen Abdullah AĞAR’ın
Atilla İlhan’ın yönetiminde yayımlanan “Bir Millet Uyanıyor” serisinin 7. kitabı olan “Ölüm Dağları Bekler, Cudi Dağı” adlı eserden olduğu gibi alınmıştır.
Kitabın önsözünde bir şehit ilanına yer verir.
İlan, Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği!” diyen hitabıyla başlar:
“Bütün bu ahval ve şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet, hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler. İşte bu ahval ve şerait içinde dahi BİRİNCİ VAZİFEN, Türkiye Cumhuriyeti’ni muhafaza ve müdafaa etmektir.”
Şehit olan bir üsteğmenin arkadaşları, vefat ilanına Atatürk’ün bu eşsiz hitabıyla başlar ve şöyle bitirirler:
“P. Üsteğmen Erdal Kurtoğlu 16 Haziran 1994 günü BİRİNCİ VAZİFESİ uğruna şehit oldu. O da bu Cumhuriyet’in sadece kendisinin değil, tüm Türk gençliğine emanet edildiğine inanıyordu.”
◊◊◊
Usta gazeteci rahmetli Hasan Pulur da Olaylar ve İnsanlar köşesinde “Nefes” başlıklı yazısında bu ilandan ve Şehit Üsteğmen Erdal Kurtoğlu’ndan bahseder.
◊◊◊
Sadece bu kadar mı?
Gazi Üsteğmen Abdullah AĞAR’ın; Atilla İlhan’ın yönetiminde yayımlanan “Bir Millet Uyanıyor” serisinin 7. kitabı olan “Ölüm Dağları Bekler, Cudi Dağı” adlı eser O’nun şehadete erişini anlatan giriş bölümüyle başlar.
◊◊◊
Erdal, sakin, sessiz ama yüreğinde fırtınalar kopan bir adamdır!
Hüzünlü bakışlarında kim bilir ne gizemler saklıdır?
Siperden sipere, kayadan kayaya adeta uçarcasına atladığından arkadaşları ona “Martı” ismini layık görmüşler.
Bu yüzdendir ki defin anında sahile oldukça yakın bir köy olan Seyit Ahmet köyünde mezarı başında Kuran-ı Kerim okunurken üç tane martı gelir ve Kuran okuma bitince sessizce oradan ayrılırlar.
◊◊◊
Atış talim alanındadırlar!
Elinde bir baston vardır. Ve bu baston onun için anlamlıdır. Şöyle seslenir askerlere:
“Benim olan çok kıymetlidir. En kıymetlilerim de dinim, vatanım, bayrağım, ailemdir. Asla bunlara zarar gelsin istemem ve zarar verenleri de affetmem. Elimde gördüğünüz bu baston da benimdir. Şimdi bunu hedef noktasına koyuyorum ve bastonu vurana hafta sonu izni benden” der.
Askerler yerlerini almışlardır. Sırayla ateş emri verir.
Dördüncü kulvarda atış sırası Ayhan’a geldiğinde:
_ Atsana oğlum!
_Atamam komutanım!
_ Atsana oğlum, ne oldu?
_ Atamam komutanım, biraz önce “Benim olan çok kıymetlidir ve bunlara zarar verenleri de asla affetmem demiştiniz. Bu yüzden size ait olana ateş edemem!”
Gözleri dolar Erdal Üsteğmen’in. Kendisini anlayan bir vatan evladı çıkmıştır.
_ “Ayhan Çavuş, sana benden bir hafta izin” der.
_ “Git aileni gör ve gel. Benden de hepsine selam götür” diye devam eder.
_ Sadece bana ait olan değil bize ait olanları hep birlikte korumalıyız. Bu vatan da hepimize atalardan emanet. Canımız pahasına bu görevi yerine getirmek zorundayız.
◊◊◊
İşte böyle duygulu ve vatansever bir askerdi. Yanındaki vatan evlatlarına hem sahip çıkan hem de onlara bir şeyler öğreten.
◊◊◊
Erdal Kurtoğlu… Nam-ı diğeri Martı… Böyle söylerdi yakın arkadaşları ona… Kendi üstüne top ateşi isteyen vatan parçasıydı o… İlk büyük Kuzey Irak harekâtında, taburun emniyeti adına çıktığı tepede teröristler timinin içine sızmışlardı. Onların imhası için, bir kararı vardı. Bu, devre arkadaşı topçu subayına yapılan bir ateş isteğiydi.
- Hedef benim, demişti. Bana at…
- Sana nasıl atarım? sorusuna bir cevabı olacaktı.
- At diyorum sana… Biz burada ne için varız…
Kurtoğlu’nun bu kararlı
ve inançlı
ve imanlı
ve kahramanca
ve erce
ve karadenizin hırçın dalgaları gibi
ve Karadeniz kıyılarında uçuşan bir martının haykırışı gibi söylediği sözler duyanların kanını dondurmuştu.
Devre arkadaşı bu ateş isteğinin gereğini yapmak zorundaydı. Atacaktı, attıracaktı. Ama yüreği ağlıyordu… Kan ağlıyor, kahrediyor, küfrediyordu.
- Doldur…
- Hazıırr…
- Ateşşş…
Ve gümledi yedibuçuk onsekizlik dağ topu… Göğü yardı mermiler… Gök gürledi… Yer sarsıldı… O an aklın durduğu, iflas ettiği, hiçbir işe yaramadığı bir andı… Çarpan yüreklerin sesi top seslerini bastırıyordu… Mermiler ıslıklar çalıp, vardılar timin üstüne… Ateşten dalaşın üstüne, ateşten şarapnelden tuz biber ektiler.
Karıştı, kızıştı, kıyıştı ortalık bir dem daha…
İşte Kurtoğlu üsteğmen, bu ateşin içinde, bu ateşin daladığı teröristlere bu anda daldı… Vurdu timinin mızrabıyla, patlamaların neden olduğu teröristlerdeki korku dalgasının üstüne bir kez daha… “Allah, Allah Arslanlarım… Allah Allah…” diyerek fırladı bölücünün, hainin üstüne… Böyle çıktılar ateşin içinden ve böyle atıldılar ateşin ve bölücülüğün üstüne; yarıp çıktılar…
Sonra geri dönüp, tekrar daladılar… Tekrar… Tekrar… Çakallar darmadağın olmuştu… Onun adı Karadeniz kıyılarında martı dağlarda Kurtoğluydu…
Ve hâlâ o dağlarda Kurtoğlunun;
- Hedef benim… Diyen sesi yankılanıyordu…
◊◊◊
Erdal Kurtoğlu, bayrak ve millet sevdalısı öğretmen bir babanın evladı.
Erdal Kurtoğlu, ev kadını annesinin kınalı kuzusu.
Erdal Kurtoğlu, üç kız kardeşin biricik ağabeyi.
Erdal Kurtoğlu, henüz 1-2 yaşlarındaki yeğeninin ismini sayıklayarak şehadet yoluna giren yüreği kocaman bir Karadeniz delikanlısı.
Erdal Kurtoğlu, askerlerinin söylemlerine göre son nefesini Kelime-i Şehadet getirerek veren, vatan toprağı.
◊◊◊
17 Haziran’da ikindi namazından sonra Beşikdüzü Seyitahmet köyünde ruhuna okutulacak Kuran-ı Kerim için herkesi bekler.
Gelemeyenler için de Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarih boyunca kanlarını bu topraklar için dökmüş şehitlere ve aramızda olmayan gazilere dualarınızı bekler.
NOT: Yazıda ilk Kuzey Harekatında anlatılan yaşanmışlık Gazi Üsteğmen Abdullah AĞAR’ın
Atilla İlhan’ın yönetiminde yayımlanan “Bir Millet Uyanıyor” serisinin 7. kitabı olan “Ölüm Dağları Bekler, Cudi Dağı” adlı eserden olduğu gibi alınmıştır.