Trabzon’da giderek “abi(!)” olma, arama veya bulma eğilimi iyice kendini göstermeye başladı.
Bu abi olma ya da bulma isteğinin elbette toplumsal kökleri var:
İster atanmış, ister seçilmiş olsunlar, bu kişiler için “büyüklerimiz en iyisini bilir” diyen,
Korunma ve korumaya kodlanmış genetik yapıya sahip bir toplumu yok sayamayız.
Gerçek dünya ise hergün her saat yeni ya da yenilenmiş fikir, ürün ya da hizmetler ile çalkalanıyor.
Türkiye emekliyor, Trabzon ise bu emekleme devresinde “vasat” ile idare ediyor. Hatta bu vasatlık kök bile salmaya başladı.
Vasatlığın, Trabzon’un ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamının bir bütün olarak gelişmesini sağlayacak vizyon yokluğundan kaynaklandığı açıktır.
Trabzon’un rekabet avantajlarını belirleyeceği, ili bir bütün olarak öne çıkarabilecek bütüncül kent politikaları ve stratejik planlama çalışmaları, “abi”ler bularak sağlanamaz.
Bütüncül, hepimizi kucaklayan sinerjinin oluşturulmamış olması,
Trabzon’u rekabetçi ve de marka şehir yapmakta en büyük engeldir.
Basit anlatımla, sokaktaki vatandaş turizm şehri olmayı kabul etti mi? Esnafı, işçisi, garsonu, uzun sokakta volta atanı, polisi, minibüsçüsü, taksicisi, vs. turizm şehri deyince ne anlıyor? Tasını toprağını toplayıp, yayladaki evini kapatıp göç eden insanlarımız için Trabzon’un turizm şehri olması ne demek?
Geçen hafta Meksika dalgası yaratmak gerektiğini söylemiştim.
Göçü önleyecek,
Yüksek katma değer yaratacak,
Marka şehir olmaya hizmet edecek bir dalgalanmaya ihtiyacımız var.
Neden Meksika Dalgası yaratamıyoruz?
Trabzon için gelecek strateji çalıştayı (Ekim- Aralık 2007) hazırlık süresi; Kamu, Özel ve STKların aktif katılımı ve profesyonelce yönetim ile sonuçların kitaplaştırılmış olması, sık sık dönüp çalıştay kitabına bakmama neden oluyor. Raporun (çalıştay kitabının) ilginç sonuçlarından bir başlık: “Başaramadıklarımız”dan birkaç hususa bakalım:
■ Ortak hareket etme bilinci,
■ Tarım ürünlerinin sanayi ürünlerine çevrilememesi ,
■ Turizm merkezlerinin yaygınlaştırılamaması ve çeşitlendirilememesi,
Tarım ürünlerinin sanayi ürünlerine çevrilememesi
Trabzon’un sahip olduğu endemik bitki türlerinin (Trabzon’a ait), doğadan toplanıp kurutulup ihraç edilmesi, yıllardır Sürmeneli Bilgin ailesi tarafından yapılmaktadır. İhraç edilen bitkiler:
Başta İlaç, tarımsal mücadele, veterinerlik vb sektörlerde hammadde olarak kullanılıyor.
Süleyman Bilgin artık toplama dönemin bitmesi gerektiğini yıllardır söylüyor.
Katma değer yaratacak faaliyetler sayesinde her seviyede insanımıza sağlanacak istihdam inanılmaz olacaktır.
Yapılması gereken:
Bu endemik türlerin endüstriyel ve ölçek büyüklüğünde üretilmesidir.
Toplama dönemi bitecek, bu ürünler endüstriyel yol yöntemlerle ve ölçekte üretilecek, etken maddeleri çıkarılacak,
Bu etken maddeler yarı mamul madde olarak satılacak...
Trabzon’da, ilaç başta olmak üzere diğer sektörlerde üretim yapmak için gelecek firmalar için silikon vadisi kurmaya kadar ucu açık bir hayal neden kurmayalım?
İlk adımda hayal kırıklığı:
KTÜ’de bitki merkezi kurma girişimleri ile Tarım ürünlerinin sanayi ürünlerine çevrilememesini başaracağız derken, KTÜ genel laboratuvar kuruyor.
13 Mayis günü Rektör Hoca Süleyman Baykal’a “neden bitki laboratuvarı değil, genel laboratuvar kuruyorsunuz?” dedik, cevabı “Ankara istemiyor” oldu.
Demek konu “abi” konusu değil, vizyon konusudur.
Turizm merkezlerinin yaygınlaştırılamaması ve çeşitlendirilememesi de vizyon eksikliğidir.
Onuncu beş yıllık planda “sağlık” desteklenen dört sektörden biridir. “Sağlık turizmi”de yıldızı parlayan turizm çeşitlerinden biridir.
İçini doldurmaya çalışmak için “Trabzon Sağlık Turizmi Derneği” kurma çalışmaları sürüyor.
Bu şehre atanmış ya da seçilmişler abi değil etkili liderlik etmeleri zorunludur. Artık bu “Kentin” bir vizyon ortaya koyması gereklidir. Bunun için sivil toplum kuruluşları, Kamu ve Özel sektörün en doğru çözümü ortaya koyacak adresler olarak gözüküyor.
Ben işime bakarım, banane Trabzon’un vizyonundan diyorsanız, çocuğunuza bırakacağınız şehir vasatın bile altında kalacaktır.
Trabzon bunu hak etmiyor.