Şükrü Üçüncü
Trabzonsporlu işçi’nin hayatı
Alışılmışlığın dışında yazalım…
Entrika, yalan dolan hepsi bir arada yaşanmamış zamanların oyunları ise bizi beklemekte…
Hani Yeşilçam filmlerinde olur. Bir genç sever kadın fabrikatör kızıdır. Çocuksa işçi parçası. Sonra elini uzatır sevdiğine elleri yağlıdır ve kadın o eli tutmaz. Çünkü kendi elleri asildir ve narin pis ellerle işi olmaz. Oysa o işçi parçası bir çocuktur aslında dünyanın temeli ezilmişliğin ona verdiği bir gururu vardır. Yüzünden damla damla dökülen ter çekici örse vurduğunda sakinleştirir ruhunu. Ama sevdiği moda kokan yalan bir dünya içerisinden gelmiştir…
Büyüklerimizin aşk ve sevgi anlayışında sadece küçük bir tebessüm vardır. Büyük bir sevginin başlangıcı için… Bir sanayi atığı değildir işçi parçasının sevgisi ve ucuz bir yosmaya verilecek kadar değersiz…
Ne Amerikan arabası vardır bizim işçinin, ne de Amerika denen lanet bir ülke sokağında çalınan bir müzik parçası bilmektedir… Ruhunu dinlendiren en büyük ses ise acıklı bir Volkan Konak ya da Koryanalı Hüseyin’dir…
Utancından yırtık pantolonu ile sokağa çıkamaz iken üstünde hiç elbise olmayan kadınların şehvetli bakışları arasında örs üstünde döverek kazandığı ekmeğini gecekondu vari evine getirme telaşı içindedir…
Ne bilsin küçük bardakta tekilayı Viskiyi en kral bildiği soba üzerinde kaynayan sudan yapılmış çakma Türk Kahvesidir… O da bulabilirse kendi Türk’tür fakat söyleyemez. Annesinin baş örtüsü vardır ama rahat takamaz. Emmi oğlu sosyalisttir ama rahat gezemez. Babası demokrattır ama hiçbir zaman fikirlerini söylemez….
İşçidir ve işçi olarak ölecektir…
Adı yoktur kendisinin,küçük bir çay fabrikasının saf bir işçisidir. Makineler arasında yırtınır onu savunması gereken sendikanın sömürgesi olur…
Kendisi her daim memleketçidir fakat bir kez memleket onu tutmaz… tutuğu takımın kupası çalınmıştır. Adaletten yoksun ama herkesin sözde adaletli olduğu bir şehrin çocuğudur…
Zaman onun için su gibi akar giderken yine kendi gibi kenar mahallede yaşayan kendi denginde Fadime bulur evlenmeye karar verir ve evlenir… büyük bir salonda görkemli evlenemez işçidir ya… Gecekondu vari evinin bir odası düğün salonu olur ve birazdan aynı oda yatak odası evin en kral iki odası vardır…
Çocukları olur büyür ve işçinin işçi çocukları olur… Ve baba bize geçmişi anlat derler oda ne anlatsın… Bildiği tek şey vardır… Hunharca çalınmış bir kupa iki üç takım kadrosu ve birkaç ruhsuz topçu ismi sayar…
50 yılını verdiği ev sonrasında işçinin başına yıkılır kentsel dönüşüm zırvası ile… oysa Adaletten yoksun fakir bir kenar mahallenin makyaj ile boyanmaya ihtiyacı yoktur… O mahallenin sadece küçük bir aşa ihtiyacı vardır…
Ve işçi gün gelir ölür ilk sevdiği fabrikatör yosması ile aynı yerdedir…