İbrahim Değil
Dünya ikinciliği bizde
Bir araştırmaya göre, ülkemizde kendini sinirli olarak tanımlayanların oranı %48. Bu sayı dünya ikinciliğine tekabül ediyor. Çabuk öfkelenen insanlarla dolu bu toplumda suç oranları yıldan yıla artarken her sabah sağ salim çıktığımız evimize akşam aynı vaziyette dönebilmenin büyük başarı olduğunu kabul edelim.
Trafik lambalarında durmuşuz. Yandaki arabanın genç sürücüsü öndekine korna çalıyor, camdan kafasını uzatıp bağırarak bir şeyler söylüyor. Öndeki sürücü saçı sakalı ağarmış bir adam. Aracından iniyor, silah çekecekmiş gibi beline davranıp dururken küfürler de savuruyor. Arkadaki delikanlı mahcup, meğer selam vermek için seslenmiş adama. “Ahmet amca, benim, ben! Beni tanımadın mı?” diye seslenip dursa da faydasız. Öteki, yarı anlar gibi oluyor ama eski model Mercedes’ine binip, basıp gidiyor…
“Sürücü öfkesi” diye bir terim var. Her gün pek çok örneğine tanık oluyoruz. Sürücülere “öfkeyle başa çıkma” eğitimi vermek için toplanan yetkililer bile öfkelerine hâkim olamayıp dağılmak zorunda kaldılarsa anlayın artık.
Öfkenin türlü türlü tezahürü var, çoğu şiddet içerikli.
Sultangazi’de ev sahibinin zam yapmasına sinirlenen kiracı, çıkıp giderken evi yaktı. Bağcılar’da kiracısını çıkaramayınca öfkelenen ev sahibi evi yaktı. Erzurum’da karısının kendisini terk etmesine öfkelenen Nurullah, kapıyı içeriden kilitleyip evi öyle yaktı.
Aydın’da güvenlik kameraları yüzünden şantiyede çalışma yapamayan hırsızlar sinirlenip kamera sistemini yaktı.
Telefonda karısına “Eminönü’deyim” diyen Şahin amca yanlış anlaşıldı. Kulakları ağır işiten Ayşe teyze, kocasının “Emine’deyim” dediğini zannederek öfkelendi, evi terk edip kayıplara karıştı.
Kocaeli’de oğluyla kavga eden çocuğu dövmek için okulu basan veli, öğretmeni dövdü. İzmir’de erkek doktor istemeyen kadının kocası erkek doktorun burnunu kırdı. Ankara’da doktora öfkelenen hasta, kendisini sakinleştirmeyi başaran hastane personeline plaket verdi…
Her gün yaşanan, anlamlı anlamsız binlerce olay…
Öfke, olağan bir duygu aslında. Hırsızlıklar, kıyımlar, türlü türlü haksızlıklar karşısında öfkelenmemek mümkün değil. Marifet, öfkeyi dizginleyip haklı tepkiyi ölçülü gösterebilmekte. Sanatçılar bunu başarabilen insanlar. Ama “Allah belanı versin sevgilim” diye şarkı söyleyenler değil, “Kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni” diyebilenler… Bizim, gülmece metinleriyle yapmaya çalıştığımız da tam olarak budur.