Hayatımız yanılgılarla dolu.
"Beni bağışlayın peder..." diye söze başlamış kadın, günah çıkarma hücresinde. "Yedi büyük günahtan birini işledim ben."
"Nedir o, evladım?"
"Kibir suçunu işledim efendim. Her gün birçok kez aynalara bakıp 'Ben ne güzel bir kadınım' deyip durdum kendime."
Peder, aradaki kafese gözünü yaklaştırıp dikkatle baktıktan sonra,
"Müsterih ol evladım." demiş. "Senin günahın yok, fazlasıyla yanlışın var..."
Hayatımıza renk katıyor yanılgılar.
Handan ablayı herkes iyi bir kadın ve anne olarak tanıdı. Handan ablanın aslında erkek olduğunu kızı bile öldüğü gün öğrendi. Kadın ya da erkek olmak değil, iyi insan olmak önemli.
Yaprak olarak gördüğün şey yaprak böceği olabilir. Civciv beklediğin yumurtadan yılan çıkabilir. Su ve ailesinin sokakta bulup sahiplendiği Minik Kara, başlangıçta bir "yavru köpek"ti. Bir yılda 113 kiloya ulaşınca onun ayı olduğunu öğrendiler.
Bunlar önemli yanılgılar değil. Ziyaeddin Paşa'mız dahi gözleriyle görmüş: “Nice hacıların haçı çıktı koyunlarında.” İnsan buralarda yanılınca büyük sorunlar çıkıyor. Ağzı iyi laf yapan herkesin dürüst ve ahlaklı olduğuna inanıyoruz. Namusu ve şerefi üzerine yemin eden herkesin yeminine sadık kalacağına da…
Vaktiyle Sadrazam Koca Yusuf Paşa büyük başları toplamış.
"Rüşvet yakınmaları ayyuka çıktı, efendiler. Rüşvet almayanların şimdi huzurumda yemin etmesini istiyorum." demiş.
O iş kolay Paşa'm. Yemin dediğin birkaç kuru kelam değil mi? Sırası gelen basıyor yemini. Anlaşılıyor ki herkes zemzemle yıkanmış.
Şair Haşmet de salonda. Sadrazam ona dönüyor,
"Haşmet Efendi, sen de önemli görevlerde bulundun." diyor. "Sen yemin etmeyecek misin?"
"Efendim..." diyor Haşmet. "Yalan yere yemin edenler çarpılır diye duymuştum. Bekliyorum… Şu efendiler çarpılmazlarsa ben de yemin edeceğim."
Zaman içinde gördük ki yalan sözler, yeminler, kötülükler yüzünden çok insan çarpıldı. Yalancılara, kötülere, düzenbazlara inanıp güvenen çok insan…