Mehmet Şal
Adalar - Ege - Milli Güvenlik
Adalar; siyasi, ekonomik, stratejik, ve askeri açıdan Ege'ye kıyısı olan devletler için büyük önem taşımaktadır. Ege adaları tarihi süreçte hep bu önemini korumuş, korumaya da devam etmiştir, edecektir de... Bölgedeki egemenlik mücadelesi devletler arasında yüzyıllar boyunca devam ede gelmiştir. İlk kez Roma imparatorluğu Ege'nin tamamına hakimiyet kurarken daha sonrasında Osmanlı Devleti, cihan lideri Kanuni Sultan Süleyman Han ile Ege denizindeki tüm adaların hakimiyetini ele geçirmiştir. Bu sayede Ege'de sınır güvenliği sağlanmış, ekonomik, ticari hakimiyet perçinlenmiştir. Osmanlı Devleti adaları stratejik üs olarak kullanmakla birlikte, Anadolu'yu batıdan gelebilecek her türlü tehlike ve tehditlere karşı kara ötesinde korumaya almıştır. Toprak ve sınır güvenliğini sağlamıştır.
Ta ki; 1912 İtalya ile yapılan Trablusgarp savaşı sonrası Uşi antlaşması ile 12 Ada'nın İtalya'ya bırakılışına kadar... Ege'de Türk egemenliği ilk kez yara almıştır. Ardından 1913 Balkan savaşları sırasında Yunanistan'ın adaları işgal etmesi ve 1913 Atina antlaşması ile adaların Yunanistan'a bırakılması, Osmanlı'nın Ege'deki varlığının sona ermesine neden olmuştur. Artık Anadolu'nun batısı askeri ve stratejik açıdan tehdide açık hale gelmiştir. Bu tehdit kendisini Yunanlılar ve ağa babalarının Ege üzerinden İstanbul'u, Anadolu'yu işgal etmeleri kendisini göstermiştir. Milli mücadele sonunda elde edilen muhteşem başarının sonucu olarak Lozan Antlaşması'nda Türkiye sınırlarına yakın olan adaların silahsızlandırılması şartını Yunanistan'a kabul ettirilerek, Türkiye'nin ulusal ve sınır güvenliği güvence altına alınmış oldu.
İki ülke arasındaki barış ortamı Yunanistan başbakanı Venizelos'un Türkiye'yi ziyareti taçlandırılmış, Yunanistan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü Nobel'e aday göstermiş, hatta Türkiye'nin Miletler Cemiyeti'ne girişinde Yunanistan'ın desteği ilişkilerinin barış, dostluk, bağımsızlığa karşılıklı saygı temelinde gelişmiş, karşılıklı güvenlik kaygıları azaltılmıştır.
Ancak 1956 sonrasında Türk-Yunan ilişkileri özellikle Kıbrıs sorunu nedeniyle bozulma sürecine girerken, Yunan iktidarları Adalar'ın statüsünü Yunanistan lehine bozmuştur. Yunanistan, Türkiye sınırına yakın adaları Lozan antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması şartlarını hiçe sayarak silahlandırma sürecini başlattı. Bu adalarda sadece kolluk kuvvetleri bulunduracak yerde askeri merkezler, üsler, cephanelikler konuşlandırdı. Doğal olarak güvenlik ve savunma refleksini devreye sokan Türkiye, Ege Ordu Komutanlığı'nı kurmuş, askeri bölgeler, hava üsleri vb. alanlar ile mevzilenmiştir.
Kıbrıs sorunu ve 1974 Kıbrıs Barış harekâtı sonrası Yunanistan'ın, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden tavırları, aymazlıkları, şımarık tavırları, çözüm istemeyen tutumları, her defasında diplomatik kanalları tıkaması iki ülkeyi ara ara savaşın eşiğine getirmiştir. Adaların, deniz kıta sahanlığının ve bu alanların Yunanistan tarafından silahlandırılması Türkiye'nin kırmızı çizgisi ve tabi ki savaş nedeni sayılmaktadır.
Her meselenin arkasında olduğu gibi bu meselelerin arkasında da aslında ABD, RUSYA, İNGİLTERE FRANSA, ALMANYA, İSRAİL gibi perde arkası güçler buluyor. Türkiye'nin Ege' de, Doğu Akdeniz'de atmış olduğu adımlar, Petrol ve Doğalgaz üzerinden ilerleyen enerji planlamalarından, askeri mevzilenmesi, batıya stratejik bir kapı açma girişimleri, bu kan ile beslenen vampirleri rahatsız etmektedir. Doğruları ve yanlışları ile izlenen bir ülke olan Türkiye, özellikle son dönemde attığı doğru adımları nedeniyle bu küresel unsurları endişelendirmektedir. Amaçları bölgedeki güçlü Türkiye'nin etrafını çevreleme, kuşatma, kontrol altına alma, Türkiye'yi istedikleri gibi yönetme arzuları yatmaktadır. Yunanistan'ın bu derece horozlanması bu emperyalist unsurlardan destek ve yüz bulmasındandır. Ege ve adalar meselesini BOP projesi ile entegre edilmiş bir mesele olarak görmek gerekir. Türkiye kendi ulusal varlığının devamı, ulusal güvenliğinin korunması, mavi vatanın korunması için kara parçamız dışında açık denizde savunma hattını güçlü tutmalıdır. Karaların güvenliği sınırlar dışında başlar prensibi gereği; denizlerden karaya hapsedilmemek, boğazların güvenliğini sağlamak, BOP, Yeşil kuşak Ilımlı İslam projesini, Ortadoğu'da sözde Kızıl Kürdistan projesini, MEGALO İDEA'nın yerle bir edilmesi için, Türkiye'nin geleceği adına; hem siyasi hem askeri hem uluslararası diplomasi alanında dik duruş sergilenmelidir. O nedenle Ege'de Adalarda oldubittilere fırsat vermeden tüm haklarımızın sonuna kadar savunucusu olunmalıdır. Bu bağlamda gerekli tedbirler ivedilikle alınmalıdır.
Türkiye'nin etrafında cereyan eden gelişmeler, devleti yöneten tüm unsurlar tarafından hassasiyetle etüt edilip ihtiyaç olan askeri ve siyasi politikaları geliştirilmelidir. Hem içeride hem uluslararası alanda hukuki zeminde, masada hakkımız korunmalı, güçlü ve haklı olduğumuz gösterilmelidir...
Nasıl ki; teröre karşı, ülke genelinde, güney ve doğu sınırlarımızı korumada önemli adımlar attık, Ege'de de daha etkili, kararlı, ülkemize yakışan bir dış politika ve askeri duruş sergilenmeli... Devlet aklı, iktidar, muhalefet, ordu - millet, ulusal birlik ve mutabakat ortaya koymalıdır. Meseleler iç politika malzemesi yapılmadan dış siyasette birlik olunmalıdır. Acımasız, kan emici, insanlığa tepeden bakan küresel vahşiler Türkiye'nin her durumda birliğini, gücünü görmelidir. Emperyalist baronların kuklası Yunanistan'a Türkiye'nin caydırıcılığı gösterilmeli, Türkiye karşısında geri adım artırılmalıdır.
Yunanistan'ın var olan bu tutumu devam ettiği sürece devleti yöneten muktedirler, uluslararası hukuk temelinde siyasi, askeri, diplomatik olarak Yunanistan'a haddini bildirilmelidirler. Çünkü Yunanistan ortaya koyduğu siyasi, askeri ve diplomatik tutumuyla arkasında gördüğü vampir, asalak güçlerin desteği ile bildiğini okumaya devam etmektedir.
Şunu bilmeliler ki; Türk milleti ve devleti olarak daha önce yaptığımız gibi yeri geldiğinde yine aynısını misli ile yaparız. Nasıl ki; 1922'de Yunan ve arkasındaki Haçlı ruhunu süpürüp Alsancak, Konak Limanı'na döktüysek, zamanı geldiğinde adalardan da hakkımız olanı alıp denize döker Ege'de ulusal sınırlarımızı belirlemesini biliriz. Bu da böyle biline...
NOT: Türkiye Cumhuriyeti devleti, NAVTEX ilan ettiği münhasır ekonomik alanlardan asla geri adım atmadan süreci devam ettirmelidir. En küçük bir geri adım ve zafiyet göstermek devletimiz ve milletimiz adına bölgede büyük kayıplara sebep olur. Ülke yönetimi sahada, masada dik ve kararlı duruşunu göstermelidir.