Gün geçmiyor ki, ülkemiz haber ajansları konusu uçak tehlikesi olan bir haber geçmesinler.
Hava basıncı düştü, lastikleri açılmadı, pistte dana vardı, iş makinesini gördü, son anda pas geçti.
Sonrası?
Sonrası vahim.
Van"da uçak düştü.
Diyarbakır"da uçak düştü.
Trabzon"da uçak düştü.
Isparta"da uçak düştü
Göz yaşları sel oldu. Yalnızca ölenlerin yakınları değil, ülkenin tamamı yasa boğuldu.
Arkasından, binlerce boş laf, palavra, kıvırtma- saptırma demeçler.
Sevinenler de var. Onlar da, define avcısı ABD"li ambulans avukatlar.
Bu sektöre verdiğim büyük emek dolayısıyla söyleyeceğim her sözün, yapacağım her değerlendirmenin, son derece önemli sonuçları olacağı bilinciyle soğukkanlılıkla olayları değerlendirmeye çalıştım.
Özellikle, ulusal basında yer alan ve havacılık konusuna ilgi duyan basın mensubu arkadaşların ısrarlı taleplerine rağmen, açıklama yapmaktan özellikle kaçındım.
Ancak, son birkaç yıldır havacılık sektörünün, özellikle kamu otoriteleri tarafından çökertildiğini, bunun sonucu olarak, sektörün büyük risklere atıldığını yetkili ve etkili merci ve kurullarda ısrarla vurguladım.
Ancak ne yazık ki, siyasal ve bürokratik yozlaşma, can yakmaya ve cinayet gibi kazalara yol açmaya başlayınca iş başa düştü.
1-Türkiye"de uçaklar, dünya ortalamasının üzerinde bir oranla pilot hatasından düşüyorlar. Demek ki, önce düşürülüyorlar. Oran; %54 Dünya, %86 Türkiye.
2-Van uçağı, göz göre göre düşürüldü. Uçağı, pilot düşürdü, ancak sebebi, adeta düşürme talimatı gibi THY yönetim anlayışı.
Olaydan iki ay önce, Trabzon"a uçan pilot, hava muhalefeti sebebiyle inemeyip pas geçip, Ankara"ya dönünce; THY yönetimi vay sen bizi zarara uğrattın deyip, pilota iki ay uçuştan men cezası vermişti. Bu, pilotun iki ay süresince ciddi bir ekonomik kaybı ve itibar kaybı demekti!
Bunu bilen Van uçağının pilotu ise, birkaç olumsuzluğu birlikte çözmeye çalışıyordu. Yılbaşı akşamı Van"a uçup, İstanbul"a arkadaşlarıyla yaptığı yılbaşı programına katılmak üzere geri dönecekti. Uçtu. Van"da hava, iniş için elverişli değildi, kule uyardı. Pilot, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. İnmeyip yedek pist olan Ankara"ya dönse, hem ceza alacak hem de yılbaşı partisi yatacaktı.
İneceğim abi, bişi olmaz (!) deyip, bulut sandığı karlı dağa uçağı çaktı. Kendisiyle birlikte 70 milyonun yüreği yandı.
3-Bu kez kamusal otorite tam anlamıyla dingonun hanı misali bir yapıya gelmişti. Havacılığın h"sinden anlamayan ve doğru dürüst eğitim dahi almamış birçok adam, siyasetin çirkin emelleriyle kamu otoritesinde koltuk işgal etti. Ne iş yapabildi, ne de tek bir söz söyleyebildi. Çünkü, hem iş yapmayı hem de ne söyleyeceğini bilmiyordu. Söz söylemek için bilgi sahibi olmak gerek. Oysa, bu zevat çok iyi siyasal yardakçılık bilgisine sahipti.
İşte bu noktada, Diyarbakır uçağı, harakiri yaptı. O harakiri yaparken, bu kez katkı sağlayan kamu otoritelerinin sayısı çoğaldı.
Başta THY ve DHMİ olmak üzere, Meteoroloji, Sivil Havacılık ve uçuş ekibi, kaptan pilotun vahim hatasında pay sahibi olarak yine canlar yaktılar. Top Gun olan kaptan pilot, bişi olmaz ağabeycim demiş, ancak olan olmuştu.
Sonrası artık, malum acı ve hüzün!
Trabzon ve Isparta
Isparta"da düşürmeyi başardıkları uçak için işletici şirket de, önemli işler gördü. Adeta göz göre göre veya bağıra bağıra uçak düşürüldü.
Bütün bunlar, uçakların kaza kırım raporlarından özet bilgiler içeriyor. Bu bilgilerden de anlaşılıyor ki, kaza kırımından değil, olsa olsa siyasal ve bürokratik katliamdan söz edilebilir.
Rezaletin temel yapısını özetlemek için birkaç örnek aktarmakta yarar var;
-Çok sayıda uçak, bakım standartlarına uymadan Türkiye"de uçabilir. Bu durum, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kayıtlarında da sabittir.
-Parça değiştirilebilir. Ancak, bu değişikliğin yapılması ve denetlenmesinin ekonomik ve bürokratik külfetinden kurtulmak için değişiklikleri gizlemek, artık vaka-i adliyeden olmuştur.
-Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü"nün tek amacı, döner sermaye elde etmektir. Zaten diğer işlerden de pek anlamazlar, anlamaları da gerekmiyor. Oraya, anladıkları için değil, siyasal yandaş oldukları için atanırlar. Sonra gelsin paralar!
Son 3 yılda, Avrupa Birliği bu sektöre para yağdırdı. Paralar ne oldu biliyor musunuz? Sekretere kıyak dahil olmak üzere, yandaşlara peş keş!
Kısacası, siyasetin çirkin yüzü hem sektörü ateşin içine attı, hem de yüreklerimizi.
Vahameti bilenler de sessiz. Hepsi ekranlarda başka, kapı ardında başka konuşuyorlar.
Neden konuşmuyorsunuz denildiğinde de, bir dizi mazeret uyduruyorlar; mış, muş, hepsi palavra, gerçek neden kişisel menfaat.
İş, başa düştü.
Bir ihtisas otoritesi olması gereken Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, ne yazık ki, tam bir bürokratik zafiyete teslim edildi.
Yani, konuyu bilmek yerine, koyun gütmek becerisi tercih edildi.
Sektörü bilenler son derece kaygılı. Bu bürokrasiyle, daha çok katliam, kaza diye yutturulur.
Burada yazdıklarım sektörün vahametinin küçük bir özeti, hepsi belgeli.
Ya siyasal sorumluluk?
Hadi canım sende.