Türk siyasetinde son yıllarda dikkat çeken bir durum, ideolojik temellere dayanmayan partilerin kısa sürede güç kaybetmesi ve siyasi arenadan silinmesidir. Bu durum, sadece Türkiye’ye özgü bir olgu olmayıp, dünya siyasetinde de benzer örneklerle karşılaşmak mümkündür. Ancak Türk siyaseti, toplumsal ve tarihsel dinamikleri gereği bu gerçeği daha keskin bir şekilde ortaya koymaktadır.
Siyaset, sadece günü kurtarma çabası değil, toplumun geleceğini şekillendirme sanatıdır. Bu sanatın başarısı ise büyük ölçüde sağlam bir ideolojik temele dayanır. İdeoloji, bir siyasi partinin toplumun sorunlarına nasıl yaklaştığını, hangi değerleri savunduğunu ve hangi hedeflere ulaşmayı amaçladığını belirler. Dolayısıyla ideolojisiz bir parti, yönsüz bir gemiye benzer; rüzgâr hangi yöne eserse o yöne savrulur.
Türkiye’de özellikle son yıllarda pragmatizm ve popülizm ekseninde kurulan birçok parti, kısa vadede ilgi çekmiş olsa da uzun vadede halk nezdinde karşılık bulamamıştır. Bunun temel sebebi, bu partilerin kalıcı bir ideolojik duruş sergileyememesi ve toplumun beklentilerine yanıt verecek derinlikte politikalar üretememesidir.
Türk toplumu, tarihsel olarak ideolojik duruşa sahip liderlere ve partilere değer vermiştir. Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi, Menderes’in Demokrat Partisi, Erbakan’ın Millî Görüş hareketi ve Türkeş’in Milliyetçi Hareket Partisi gibi örnekler, ideolojik temellere dayanan partilerin halk nezdinde kalıcı bir yer edindiğini göstermektedir. Bu partiler, sadece seçim kazanmak için değil, toplumun dönüşümünü sağlamak ve uzun vadeli hedeflere ulaşmak için mücadele etmişlerdir.
Bugün ise birçok parti, topluma bir vizyon sunmaktan çok, günlük siyasi polemiklerle varlık göstermektedir. Bu durum, halkta bir güvensizlik yaratmakta ve siyasetin itibarsızlaşmasına yol açmaktadır. Oysa bir parti, toplumun beklentilerini karşılamak için önce kendi ideolojik kimliğini net bir şekilde ortaya koymalıdır.
İdeolojisi olmayan bir parti, kısa vadede bazı seçim başarıları elde etse bile, uzun vadede toplumun güvenini kaybetmeye mahkûmdur. Zira halk, sadece vaatlerle değil, aynı zamanda tutarlılık ve ilkelerle hareket eden liderlere güven duyar. İdeolojik partiler, bu güveni sağlama konusunda avantajlıdır çünkü bir hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için bir stratejileri vardır. Bu durum, hem parti içi disiplinin sağlanmasında hem de halkla güçlü bir bağ kurulmasında kritik bir rol oynar.
Türk siyasetinde ideolojik temellere dayanmayan partiler, tabiri caizse saman alevi gibi parlayıp sönerler. Bu partilerin kalıcı olamaması, aslında bir anlamda siyasetin doğasının bir gereğidir. Çünkü siyaset, ilke ve ideallerle var olur. Bu nedenle, gelecekte Türk siyasetinde etkin bir rol oynamak isteyen partilerin ideolojik bir temele sahip olmaları, toplumun beklentilerine yanıt veren politikalar geliştirmeleri ve bu politikaları tutarlılıkla uygulamaları kaçınılmaz bir zorunluluktur.