Yaklaşık 20 gündür çevremdeki bütün insanlarla ülkemizin içinde bulunduğu
ekonomik krizi konuşuyorum. Aslında bu cümlem biraz komik oldu. Zira böyle bir or-
tamı Türkiye"de konuşmayacak insan az gibi görünüyor. Dolayısı ile cümlemi "" içinde
bulunduğumuz ortama uyarak ekonomik krizi konuşuyorum"" şeklinde düzeltiyo-
rum. Ve bu insanlara bundan sonra ne olur?, ülkede bir travma yaşanır mı?, yaşanırsa ne kadar sürede çıkar?...vs, gibi soruları da siyaset dışı soruyorum. Geleceğe yönelik tahmin ve öngörülerini de öğrenmek istiyorum. Bütün bu arada ben de araya yorumlarımı katıyorum.
Ekonomist değilim. Ama ülkesini seven ve ülkesinin çıkarlarını ve geleceğini korumak adına üstüne düşen yetmiş milyonda birlik sorumluluğu kendi gücü dahilinde
yerine getirmeye çalışan bir insan olarak sadece ekonomi değil ülke ve kentimiz ile ilgili her konudaki anladıklarımı daha doğrusu anlayabildiklerimi analiz edip birkaç koldan değerlendirmeye çalışırım. Fikirlerimi çevremle paylaşırım.
Olayları kavrayabilecek yaşımızdan bu güne ülkemiz 2 büyük ekonomik kriz yaşadı. 12 Eylül öncesini saymazsak 1994 ve 2001 krizleri ülkeyi şöyle bir salladı.
Esasında 1995 krizi kriz anında korku saldı. Ama hemen ertesinde alınan güven artı-
rıcı önlemler piyasanın tekrar normale dönmesini ve iş hacminin tekrar artmasını
sağladı. 2001 krizi ise tamamen güvensizlik ve iç dengesizliklere bağlı olduğundan
devletin üst iki makamının anlaşamaması buna tuz biber muamelesi yaptı ve zaten
gelmesi muhtemel krizin daha erken ve yıkıcı etkisi ile beraber gelmesine sebep oldu.
Şimdi ise küresel yani bütün dünyayı etkisi altına alan bir ekonomik kriz ile
başbaşayız. Karşıkarşıyayız demiyorum başbaşayız diyorum. Bütün korkum da zaten bu. Zira Amerika Birleşik Devletlerinin dünyaya ihraç ettiği ki bu konuda da
işin bilinçli olduğu yönünde şüphelerim var, bu belayı bütün dünyanın def edip bizde çörekleneceği yönünde bir moral motivasyon eksikliğimiz olduğunu görüyorum.
Şunu açık yüreklilikle itiraf etmeliyim ki ekonomiden anladığım şey işin en az yüzde ellisinin benliğimizde taşıdığımız ümmet psikolojisi ile hareket eden bir olgu olduğu-
dur. Dolayısı ile toplum içinde en küçük bir eylem, en küçük bir söylem güven eksik-
liği yaşayan sistemde travma etkisi yapmaktadır.
Amerika"da yüzbinlerce dolar maaş ile şirketlerde çöreklenen üst düzey yöne-
ticilerin sorumsuzca har vurup harman savurmalarının bedeli neden Trabzon"da
Kadınlar pazarındaki maydonozda veya lahanada veya mısırununda ödenir anlamış değilim. Neden bizim ülkemizde kriz ilk önce inşaat sektörünü vurur ve en son da bu sektörü terk eder onu da anlamış değilim. Neden her kriz ortamında Para pul yok der dururuz onu da anlamış değilim. Neden doların günün birinde 3 bin, 5 bin YTL olacağı hırsı ile hareket ederek paralarımızın küflenmesini bekler dururuz? Neden bir gün önce marketlerde sepetlere her şeyin en fazlasını, en büyüğünü, en çoğunu, yüklerken bir gün sonra cimri psikolojisine kendimizi sokuyoruz? Hiç İnsanlık çağında, durup da kar eden bir adam tanıdınız mı? Ya da kısa vadede kar etse bile reelde neler kaybettiğinin farkına insanoğlu daha sonraları vahlanarak varmıyor mu? O zaman kapatalım bütün işletmelerimizi, herkes cebinde az çok ne varsa koysun bankaya, tefeciye
vs. yan gelsin yatsın.
Neyimize bizim çalışmak? Neyimize bizim helalimizle kazanmak?
Market örneğini yukarıda yazdığımı tasvip ettiğimden vermedim tabii ki, çılgınlık boyutundaki tüketim anlayışı elbette doğru değil, dolayısı ile anlatmak
İstediğim şey işin normalini yaşamakta çektiğimiz sıkıntıdır. Her şeyde vur deyip
öldürüyoruz. Hiçbir zaman doğal ve ihtiyacımız kadar davranamadık şu dünyada. Ne normal ekonomide ne de kriz ekonomisinde..
Evet, homo homini lupus ; insan insanın kurdudur.