Prof.Dr. Osman Bektaş
Kırılma enerjisini harcayan Marmara Fayı
1766 yılındaki son İstanbul depreminden sonra geçen yaklaşık 250 yıl boyunca Kuzey Marmara Fayı bütünüyle kilitli kalmayıp, çoğu yerde küçük depremlerle sürünerek hareket etmekte (creep), kırılma enerjisini harcamaktadır.
Bu özellik beklenen İstanbul depreminin hem zamanını hem de büyüklüğünü yeniden tartışmaya açacak niteliktedir.
1999 İzmit depreminde en az 15 km derinlik boyunca elastik deformasyonu birikimi olmasına karşın, İstanbul’u tehdit eden Adalar Fayı boyunca ancak 10km deriliğe kadar elastik deformasyon birikimi söz konusudur.
Bu nedenle, Dünya ölçeğinde karşılaştırmalı verilere göre Adalar Fayından dolayı beklenen İstanbul depreminin büyüklüğü 7 den büyük değil, 7 de küçük, 6-7 arasında olması daha büyük olasılıktır.
1999 İzmit depreminden sonra Kuzey Marmara Fayının bütünüyle kilitli olduğu, 250 yıldan beri düzenli bir şekilde enerji biriktirerek 7,6 büyüklüğünde bir deprem oluşturabileceği ön yargısı bu güne dek geçerliliğini sürdüren, klasik bir deprem jeolojisi görüşüdür.
Oysa son 21 yıl içerisinde Kuzey Marmara’da kabuk yapısı ve fay mekaniği ve sismisiteyi konu alan çalışmalar, fayın bütünüyle kilitli olmadığı, birçok yerde küçük depremler üreterek veya sürüklenerek kaydığı (creep), böylelikle kırılma enerjisinin bir kısmını harcadığını ortaya koymuştur.
Batı ve Orta Marmara Çukurlarında fay orta –derin sismik kabuk boyunca yoğun bir şekilde küçük depremler üreterek (creep) kırılma enerjisini harcamaktadır.
Doğuda, Adalar Fayı 10 km derinliğe kadar kilitli olup deprem üretmeden kırılma enerjisi biriktirse de kabuğun daha derinlerdeki mikro deprem faaliyeti muhtemelen fayın derinden creep yaparak kırılma enerjisini harcadığı görüşünü öne çıkarır. (İlgili yazı için tıklayın)
Öte yandan, 7,6 büyüklüğündeki 17 Ağustos 1999 İzmit depreminin odak derinliği 17 km olup, fayın kilitlenme derinliği muhtemelen bundan daha da fazladır.
İzmit Fayı ve depremiyle Adalar Fayını karşılaştırdığımızda oldukça sığ kilitlenmiş (10km) ve muhtemelen derinden creep yapan Adalar Fayının üretebileceği en büyük deprem 7 den büyük değil, 7 den küçük, 6-7 arasında olmalıdır.
Klasik deprem jeolojisinin aksine, Kuzey Anadolu Fayı gibi faylar büyük bir depremden sonra kimi zaman tekrar aynı şekilde kilitli kalmayıp, çoğu yerde küçük depremlerle sürünerek enerji biriktirmeden hareket edebilir.
Örneğin 1944 yılında, 7,2 büyüklüğündeki Bolu-Gerede depreminden sonra Kuzey Anadolu Fayı İsmet Paşa yöresinde tekrar eskisi gibi kilitlenmeyerek elastik deformasyonu biriktirmiyor; 5km derinlikte, 75 km den daha fazla bir uzunlukta sürüklenerek kırılma enerjisini tüketmeye devam ediyor.
Marmara Fayı boyunca izlenen creep bölgeleri aynı zamanda büyük depremlerin ilerleyici kırıklarını durduran, fay gerilmelerinin rahatladığı yerlerdir.
Örneğin Marmara’nın batısında 1912 yılında 7,2 büyüklüğündeki Mürefte depremini batı ve orta Marmara çukurlarında durduran etmen, fayın bu bölgede creep yaparak kırılma enerjisini boşaltması olmalıdır.
Benzer şekilde 1999 İzmit deprem kırığının batıya doğru ilerleyerek Çınarcık çukurluğunda durdurulması, bu bölgedeki Adalar Fayının derinden creep yaptığının bir diğer kanıtıdır.
Sonuç olarak, 17 Ağustos İzmit depreminden sonra Marmara da bu güne dek süren çalışmalar sonucunda orta Marmara’da kabuk yapısının göreceli olarak zayıf ve ince olması; Marmara fayının sürekli tek bir parça halinde değil, parçalı segmentler halinde izlenmesi; fayın bütünüyle kilitli değil, birçok yerde sürüklenerek creep yapması gibi yeni verilere ulaşılmıştır.
Bütün bu veriler 1766 İstanbul depreminden sonra beklenen İstanbul depreminin zamanını daha karmaşık bir hale soktuğu gibi, deprem büyüklüğünü de 7 den büyük değil, 7 den küçük, 6-7 arasında olması gerektiğini daha olası kılar