AK Parti, kuruluş sürecinde girdiği ilk seçimin ardından en düşük oy oranını aldığı seçimlerden birini yaşadı.
%35 oy oranı her ne kadar büyük bir oy oranı olsa da, AK Parti'nin Türk siyasetindeki seçim sonuçlarına bakınca, kendi özelinde bu başarılı bir seçim sonucu değil.
Şüphesiz seçmenin bu seçimde AK Parti'den kopma nedenlerinin başında ekonomi ve yanlış aday tercihleri geliyordu. Ancak AK Parti bu tabloyu ne kadar doğru okuyor, ne kadar özeleştiri yapıyor, bu konu tartışmaya açık.
Seçimin bittiği günden itibaren, sonucun başka partiler üzerinden okunduğuna şahit oluyoruz. "X parti bizi desteklese, daha yüksek oy oranı alırdık" gibi söylemler var. Biz neden oy kaybettik sorgusu yerine, kimin yüzünden kaybettik düşüncesi hakim.
Oysa bir siyasi parti, başarısız çıktığı seçimden sonra muhasebesini öncelikle kendisi üzerinden yapmalı. Ortaya çıkan tabloyu başka partiler üzerinden okumaya çalışmak, kaybettirmeye devam edecek bir anlayış.
AK Parti kendi içinde muhasebesini yapmadığı ve sorunları nasıl çözeceğine dair insanları ikna etmediği takdirde, bu erime sürecinin devam etmesi kaçınılmaz olacak.
Artık insanların beklentisi, hayat koşullarının daha iyi hale getirilmesi. İdeolojik çekişmeler, kısır siyasi döngüler ile seçmeni bir arada tutmak ve konsolide etmek mümkün değil.
İnsanlar siyasi partilere ideolojilerinden çok, söylediğinin ne kadarını yapabilir, benim hayat koşullarımı ne kadar iyileştirebilir gözüyle bakıyor. Bir sonraki seçimde şunu çok daha net göreceğiz: Seçmen ideolojik tercihlerinden çok, memleketin yarınlarına umut ışığı olacak kişi ya da partiler etrafında toplanacak. Her ne kadar yerel seçim olsa da, bu seçimde uç partiler arasındaki oy geçişkenliği, bir sonraki seçimde ideolojilerin geri planda kalacağının habercisi.