Recep Ergenç
Ahmet Kayacık’ın izinden
Haberden habere koşan bir cesur yürek geçtiğimiz günlerde sustu.
Haberleri arşivlerde,
Bölgede ürettiği doğa dostu fotoğrafları duvarlarda,
Keşfettiği boncuk mavisi göle verdiği “Ab- ı Hayat (sudaki Hayat)” adı ise aklımızda kaldı.
DOĞA TARİH üyelerine ve dostlarına, bu cesur yüreği anma çağrısı yaptı. Çağrıya elli doğa dostundan cevap geldi. Bu hafta O’nun, Giresun’da izini sürdük.
Önce dereli
Kayacık, Dereli İlçesi Pınarlar Köyündeki boncuk mavisi rengi ile inanılmaz bir göl keşfetti.
Literatürde adı yoktu. KTÜ Deniz Bilimlerinden Yar. Doç. Coşkun Eruz ile adını “Ab- ı Hayat” koydular.
İlk durağımız isim babalığını yaptığı Ab- ı Hayat gölü oldu.
O’nu, gölün kenarında yaptığımız dualar ve göle bıraktığımız kırmızı karanfiller ile andık.
DOĞA TARİH üye ve dostlarının ikinci durağı Giresun’un Dereli ilçesindeki, O’nun da çok sevdiği “maden suyu” oldu.
Kimi gençleşmek için doğal ve şifa kaynağı maden suyu ile elini yüzünü saçlarını yıkadı, kimi kana kana içti.
Cesur yüreğin izinden son durak “Kümbet Yaylası”.
Kümbet Yaylası’na Uzundere Köyünden başlayarak muhteşem bir doğa içinde, sekiz km’lik trekking (yürüyüş) etkinliği ile ulaştık.
“Betonun yenmeyeceğini öğrendiğimizde geç kalacağız” deyimi doğaseverlerin ortak endişesidir. Rahmetli Kayacık da bu endişeyi taşıyanlardandı. Yapılaşmaya karşı O’nunla aynı endişeleri taşıyoruz:
Çünkü yaylalar, otlatmaya dayalı hayvancılığın kaba yem ihtiyacını karşılar,
Yaylalar bitki örtüsü ile özellikle yağmur suyunun yaratacağı her türlü yıkıcı etkiye karşı ciddi bariyer oluştururlar,
Doğanın zarafeti en iyi yaylalarda fark edilir,
Endemik türlerin barınağıdırlar,
Çiçeklerin dili ile uyumlu davranıldığında, bolluk ve bereket fışkırır ve
Yaylalar canlılığın devamı için elzemdirler.
Kayacık tam bir doğa dostu idi
Yolların sağladığı kolay ulaşım, elektriğin yarattığı konfor, Kümbet Yaylası kadar çevresindeki obalarda da oluşturduğu cazibe ile betonlaşmaya neden olmuş.
Betonlaşma hayvanların otlağını giderek daha fazla tehdit ediyor.
Sadece bu nedenle hayvancılıktan asla vazgeçemeyiz ama anlamalıyız ki hayvancılık bir koyup üç alınacak sektör değildir.
Yaylalarımız otlatmaya dayalı 100bin baş hayvanı barındıracak olanaklara sahipken harekete geçmek için ne bekliyoruz?
“Betonun yenmeyeceğini” öğrendiğimizde geç kalmış olacağız.
O zaman,
Paraguay’dan, Arjantin’ den ithal eti ve tereyağını yiyeceğiz.
Son söz yerine
Ne tereyağımızın ünü, ne de etimizin tadı kendinden menkul değildir:
Keramet, yaylalarımızın otundadır.
Yaylalarımızı geri kazanmalıyız. Ahmet Kayacık anısına soruyorum:
Nasıl?
Cevaplarınızı duyar gibiyim, dilerim yetkililere kadar ulaşır.
Kalın sağlıcakla.