Prof.Dr. Osman Bektaş
Antik Karadeniz medeniyet varlıklarımızı nasıl yok ettik?
Günümüzden 28000 yıl önce yaşayan Neandertal ilk insan türünün izleri Doğu Karadeniz bölgesinde Gürcistan’ın tahrip edilmemiş sahillerinde bulunmuştur.
Doğu Karadeniz’in doğal sahillerini otoyol ve dolgu ile tahrip ettiğimizden dolayı deniz ve kıyı arkeolojisi çalışmaları yapmanın ve antik çağa ışık tutmanın imkânı yoktur.
Jeolojik, jeofizik ve Arkeolojik verilere göre Doğu Karadeniz kıyıları 28000 yıldan beri insanların yerleşim ve yaşam yerleri olmuştur.
Bu dönem içerisinde Küresel iklim değişimine bağlı olarak Karadeniz’in su seviyesinin azalarak geri çekilmesi ve artarak karalara doğru ilerlemesi kıyı kenarlarında yeni yerleşim alanlarının kurulması veya geçmiş medeniyetlerin sular altında kalmasına neden olmuştur.
Bu bağlamda sualtı ve sahil arkeolojik çalışmaları Karadeniz’in sığ sularında gömülü kalmış veya derelerin denize kavuştuğu deltalardaki antik medeniyetlerin izlerini ortaya çıkaran yöntemler olarak bilinir.
Özellikle bakir, korunmuş Karadeniz kıyıları binlerce yıl önceki medeniyet izlerinin kalıntılarını günümüze dek koruyabilmiştir. Ancak sahil morfolojisi çeşitli nedenlerle bozulmuş kıyılarda ise antik kalıntılar yok olmuşlardır.
Gürcistan’ın tahrip edilmemiş Karadeniz sahillerinde 1960’lı yıllarda başlatılan deniz ve kıyı arkeolojik çalışmaları Avrasya’da ilk insan ( Neanderthal ) ve Homosapiens, akıllı insan türlerinin varlığını kanıtlamıştır.
Ayrıca Taş Devri ve Bronz çağlarına ait yaşam kalıntıları Karadeniz sahili boyunca bulunan mağara ve oyuklarda tespit edilmiştir.
Bu nedenle Avrupa insanın Karadeniz kıyılarından göç ettiği iddialar arasındadır.
Karadeniz sığ sularından ve kıyılarından elde edilen Antik Çağa ait bütün bulgular Gürcistan’da ünlü Batum müzesinde sergilenmektedir.
Oysa Doğu Karadeniz Sahil Yolu Projesi ve diğer çeşitli amaçlı deniz dolgularıyla kıyılarımızda olması mümkün eski medeniyetlere ait arkeolojik kayıtları dolgu ile birlikte yok ettik.
Kronolojik olarak tarihi belgelere ve arkeolojik bulgulara dayandırılmadıkça ve geçmiş medeniyetlerin bulguları bir müzede sergilenmedikçe ‘Trabzon 4000 yıllık medeniyete sahip bir şehirdir’ gibi söylemlerin bir anlamı olamaz.
Öte yandan elimizde kalabilen yakın zamana ait medeniyetin kalıntılarını da ya yok ediyor veya dönüştürmeye çalışıyoruz.
Son olarak Trabzon-Pazarkapı yöresinde Ortahisar Belediye Binası için yapılan kazıda çıkan antik eserlerin yeterince dikkate alınmaması ve arkeolojik çalışmalara imkân sağlanmaması geçmiş tarih ve kültürümüze verdiğimiz değerin bir ölçüsüdür.
Bu tür bir düşünce anlayışı Trabzon turizmine vurulan en büyük darbedir.
Sahildeki dar tarım alanları beton yığını haline gelmiş, sanayileşememiş Trabzon ümidini turizme bağlamıştır.
Ancak imar barışı ile yağmalanan yaylalar, camiye dönüştürülen Ayasofya Müzesi, etkin bir şekilde kullanılamayan Sümela manastırı ve tarihi kültürel miraslar yanında arkeolojik çalışmalara önem verilmemesi Trabzon turizminin gelişmesinin önündeki en önemli olumsuz etkenlerdir.