İbrahim Değil

İbrahim Değil

“Ben Trabzonluları hiç sevmem…”

“Eee, dostum, bir vasiyetin var mı?” diye sormayı da ihmal etmez.

“Var.” der Ahmet Haşim. “Eğer bir hastanın yanına gidersen bu kadar fazla oturma ve bu kadar çok konuşma!..”

Okullarımızda “görgü kuralları” dersi yok. Herkes bu kuralları ailesinden öğrendiği için böyle bir derse gerek de yok. Ben yine de birkaç kelam edeyim istedim.

Bir mecliste hep siz konuşun, sözü kimseye bırakmayın. Alakasız konuların birinden öbürüne geçerken duraklamayın, maazallah, araya bir başkası girer, iki kelam da o eder. Yaptığınız esprilere herkesten önce siz gülün. Başkaları sizin bildiğiniz bir fıkrayı anlatmaya başlamışken sözünü kesip fıkranın sonunu söyleyin ki zaman kaybı olmasın. Ama sizin, daha önce yetmiş kere anlattığınız bir anıyı yetmiş birinci kez anlatmanızda hiç sakınca yoktur.

“Ben açık sözlüyüm.” savunmasının arkasına sığınıp insanları kırıp dökmekten çekinmeyin. “Seni yaşlanmış gördüm, çökmüşsün, kilo almışsın…” gibi sözleri söylemezseniz çatlayabilirsiniz, rahat rahat söyleyin.

Eşim Ankara’da bir ortamda birkaç kadınla tanıştırılmış. Eşimin Trabzon’dan geldiğini duyan bir hanımefendi vakit kaybetmeden, “Ben Trabzonluları hiç sevmem!” demiş. Eşim Trabzonlu değil, Şırnaklı ama biraz bozulmuş. Ben hiç bozulmadım çünkü gerçekten sevilecek bir yanımın olmadığını bilirim. Neyse efendim, biz devam edelim…

Sıcakkanlı olduğunuzu her fırsatta gösterin. Yeni tanışmış olsanız bile insanlara “sen” diye hitap edin. Bekârlara neden evlenmediklerini sorun. Yeni evlilere “Çocuk ne zaman?” diye sorun. İki çocuğu olanlara söyleyin, üçüncüyü yapsınlar. Hastanede yanınızda oturan insanın ne rahatsızlığı olduğunu mutlaka öğrenin…

Temel bevliyenin önünde sıra beklerken meraklı bir kekeme, 

“Se-se-sen ha-ha-has-ta-ta misın?” diye sormuş.

“Hastayim.” demiş Temel.

“Pe-pe-peki, ne-ne-neyin var?” 

“Prostat.” 

“Pı-pı-pı-pırostat ne-ne-ne-nedır?”

Temelin canı sıkılmış.

“Sen nasil konişiysan ben da oyle işiyrim.” demiş.

Efendim, tokalaşırken insanların ellerini sıkın. Hatta öyle bir sıkın ki elleri bir hafta ağrısın. Birinin elini fazla sıkmak üstünlük gösterisidir, üstün olduğunuzu gösterin. 

Biri ziyaretinize geldiğinde oturduğunuz yerden kalkmayın, hiç rahatınızı bozmayın. Ayağa kalkarsanız yumurtalarınız soğur. Konuğunuz bir şey anlatırken telefonunuz çalarsa mutlaka açın, uzun uzun konuşun. Çünkü o sırada sizi Hariciye Nazırı veya o derece önemli bir insan aramıştır. 

Ben bu telefon açıp konuşma eylemine cenaze namazı sırasında bile rastladım. Adam, insanları yara yara arkaya gidip konuştu. Evden balık, ekmek, soğan filan istiyorlar. Hayat devam ediyor ne de olsa… Dolmuşta, şehirlerarası otobüste, lokantada, kafede telefonla konuşma yasağı yok. Konuşun. Şarjınız bitene kadar konuşun. Zaten herkes orada, bir angut konuşsa da dinlesek diye bekliyor…

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.