Prof.Dr. Osman Bektaş

Prof.Dr. Osman Bektaş

Sadece yıkmak dahi Trabzon’a güzellik kazandırıyor!



Trabzon’un Ortahisar Belediye Başkanı Sayın Ahmet Metin Genç, sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri ile ’Kent Paydaşları İstişare Toplantısı’nda bir araya geldi.
Bir bakıma Kent Konseyi oluşturuldu.

Katılımcı belediyecilik anlayışının bir gereği olarak bu toplantıyı icra ettiklerini belirten Başkan Genç, “görevimizi sürdürürken toplumumuzun bütün kesimleriyle beraber kolektif bir iradeyi yönetimimize yansıtmak istedik" dedi...

Sayın Genç’in yönettiği bir Ortahisar Belediyesi Meclis toplantısına izleyici olarak katılmıştım.

Tartışmalar sırasında Belediye Başkanının donanımlı, Trabzon’un kent sorunlarına ilgili Birim Müdürlerinden daha fazla hakim bir portre çizdiğini izledim.

Başka deyişle bilgi akışı müdürlerden başkana doğru olması gerekirken tam tersine başkandan müdüre doğru olduğuna şahit oldum.

Halkla her fırsatta bütünleşmeyi kendisine ilke edinen sayın başkanın bu tür istişare toplantılarına önem vermesi gerçekten güzel bir davranış.

Ancak

Ortak akıl veya bileşenlerden bir bileşke oluşturmak amacıyla Trabzon dinamiklerinin bir araya geldiği toplantıda Büyük Şehir Belediyesi Başkanın veya temsilcilerin olma maması, görüş ve önerilerini yansıtamamaları önemli bir eksikti.

Neden?

Orta Hisar Belediye Başkanı Toplantıda Trabzon’un kentsel sorunlarını özetliyor:

- Doğal gaz sorunu
- Hava kirliliği
- Güvenilir temiz içme suyu
- Kanalizasyon sorunu
- Çarpık kentleşme
- Ulaşım sorunları, raylı sistem vb.

Oysa yukarıda Ortahisar Belediye Başkanın sıraladığı bu sorunlar bütünüyle Büyük Şehir bünyesinde bulunan Alt Yapı ve Ulaşım Koordinasyon Merkezlerinin yetki ve sorumluluğu alanında kalıyor.

Her ne kadar yasa Büyük Şehir ve Ortahisar Belediyelerinin yetki ve sorumluluklarını ayırmışsa da hizmet anlayışı doğrultusunda her iki belediye ortak ve koordineli çalışmak zorundadır.

Başka deyişle Trabzon için hayati önem taşıyan şehircilik sorunlarının çözümünde Ortahisar ve Büyük Şehir Belediyelerinin sıkı işbirliği kaçınılmazdır.

Aksi takdirde belediye hizmetlerinde bağımsız iki başlılık belediyelerin temsil ettiği Adalet ve Kalkınma Partisine değil Trabzon iline ve bu ilde yaşayan herkese zarar verir.

Görünen o ki eski tek elden yönetilen ve sürdürülen belediyecilik anlayışı bu günkü yeni ve eşgüdümü pek olmayan Büyük Şehir anlayışından daha verimli idi.

Sorun sistemde mi yoksa kişilerde mi?

Orası ayrı bir tartışma konusu!

Bu gün Trabzon’un yaşadığı çarpık kentleşme sorunları bir yumak gibi büyüyen yılların birikimidir.

Sorumlular sadece geçmişte görev yapan belediye yetkilileri veya karar vericiler midir?

Asla!

Siyasi gücü arkasına alarak Belediye yöneticilerine baskı yapan, plan ve programa uymayarak istediklerini istedikleri şekilde kurgulayan ve yapan bu şehrin kimi insanlarının hiç mi günahı yoktur.

Bu gün bu tür insanların ve popülist politikayı benimseyen yöneticilerin şehircilik adına yaptıkları yanlışlar bu milletin vergileri ile Kentsel Dönüşümle düzeltilmeğe çalışılmaktadır.

Gerçekten sayın Başkan Genç’in dediği gibi sadece yıkmak dahi Trabzon’a ayrı bir güzellik kazandırıyor.

Tencere dibin kara, seninki benden kara

Abbas GÜÇLÜ diyorki:

“Üniversitelerin sessizliği hiç de iyiye alamet değil.

Neredeyse hiçbir konuda görüş beyan etmiyorlar.

Ne iyi diyorlar, ne de kötü!

Oysa bilim demek, sorgulamak demek!


Ortada bir gerçek var ki üniversiteler suskun hem de çok suskun.

Üniversitelere güç ve saygınlık kazandıracak olan, kendilerinden başkası değildir.

İşlerini iyi yaptıkları ve dik durdukları sürece, kendilerine saygı duyulur, emir eri ya da arka bahçe haline geldiklerinde ise saygınlıklarını yitirirler.

Üniversiteler, rüzgârgülü değildir ve esen rüzgâra, gelen iktidarlara göre yön değiştirmezler.

Bilim adına doğru bildikleri ne ise onu savunur, onun mücadelesini verirler.

Herkesin yanlış yapma ya da yanılma lüksü olabilir ama onların olamaz, olmamalı da.

Çünkü onlar aklın, bilimin, bilginin, doğru yolun kaleleridir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bilime ve üniversitelere verdiği değer ve onlardan beklentisi müthiş:


Eğer benim söylediklerim ile bilimin söylemleri arasında bir çelişki görüyorsanız, onların söylediğini doğru kabul edin!..

Ona bunu söyleten bilim ve bilim insanlarıydı ve gereken saygıyı görüyorlardı.

Ama ondan sonra, üniversiteler adeta şamar oğlanı haline geldi.


Siyaset ne zaman köşeye sıkışsa, askerler ne zaman darbe yapmaya kalksa, ilk suçlu hep üniversitelerdi.

Konuştukça darbe yediler, suskunlukları ondandır diyenler mutlaka olacaktır.

Keşke, sadece o olsaydı!..”


Sayın Güçlünün görüşlerine katılmamak mümkün değil.

Ancak değişen sadece üniversiteler ve bilim adamlarımı?

Bu günkü ulusal ve yerel basın ne kadar özgür?

Köşe yazarları ve yorumcular neyi, nasıl, ne kadar yazabiliyor ve söyleyebiliyor?

Bende diyorum ki:

Tencere dibin kara, seninki benden kara
 

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.