İnsan fıtratının kendini prangaya vurduğu esaretin bir gölgesi değil mi yalan?
İnsanın tabiatında var mı; yoksa ictimai ve kişisel deneyimlerin, tecrübelerim bir ürünü müdür?
İnsan; yalanı sadece kötülük, hile yapmak ya da manipülasyon aparatı olarak mı görür?
Aslında yalan konuşmak, çok daha karmaşık bir olgunun yansımasıdır. Bazen korkularından, bazen güdülerinden, bazen de yalnızca hayatta kalma içgüdüsünden bazen şahsi çıkarlarından ötürü yalan söyleyebilir. Bazen var olan statüsünü bazen yanlışlarını örtmek için yalan konuşabilir. Yani yalan konuşmak için birey çok nedene sahip olabilir. Bazen hedefine ulaşmak için her yol mubah deyip yalan konuşabilir.
İnsanın niçin yalan söylediğini anlamak için; şahsın ruh halini, duygusal gizemini, düşünsel derinliğini, eylemsel durumunun gerçek boyutunu ve toplumla olan ilişkisini anlamak, tahlil etmek ve öyle çözmek gerekir.
Yalan çoğu kez bir savunma mekanizması olarak tezahür eder. İnsan kendini korumak, karşısındaki veya çevresindekilerin gözünde değer ve itibar kaybetmekten kaçınmak, kabul görmek için yalan söyleyebilir. Olduğundan fazla görünmek, kendi gerçekliğini gizlemek için yalan konuşabilir.
Sosyal yaşamın standartlarına uymak ya da başkalarına her yönüyle hitap edebilmek arzusu ile söylenen küçük, zararsız gibi görünen yalanlar bile, kişinin içsel bir güvensizliğinin ve aidiyet duyma arzusunun emarelerini taşır.
Bu durumda yalan, aslında bir tür "maskedir." diyebiliriz. İnsan bazen olduğundan farklı görüntü vermek ister; farklı olmak veya sıradan olmamak, ekseriyetle korkutucudur. Bu korku; insanları gerçek halleriyle açığa çıkarmak yerine, insanı bir yalanın ardına sığınmaya iter. Yalan söylemeninbir nedeni de bireyin kendine olan güveninin eksikliğidir.
Aslında yalan söylemek, insana geçici bir çözüm sunar; ama gerçekte insanın içindeki boşlukları daha da derinleştirir. Yalanların ardında bir nevi tatmin arayışı vardır. Kendine güven duygusunu yeniden inşa etme çabası vardır. Bu durum kişisel kimlik krizlerinin sıkça yaşandığı dönemde daha da yoğunlaşır. Birey, yalanlarla başkalarına bir şeyler sunarak, kendisinin daha değerli olduğunu inandırmaya çalışır. Planladıklarını gizlemeye örtmeye çalışır. Belirli bir süre bunu başarabilir. Ancak, bu durum bir süre sonra kırılmaya uğrar. En kaliteli, orijinal maskeler bile zamanla düşer. Çünkü yalanların artması kişide karmaşa yaratmaya başlar. Yalanlar o kadar büyür ki, kendi kontrolünün dışına çıkar. Sonunda, yalan ağında kişi kendini kaybeder. Bir noktadan sonra kendi kendini tanıyamaz hale gelir. Kişi hem başkalarına hem kendisine yabancılaşır.
İnsanlar, gerçeklerden kaçmak için, onları örtbas etmek için yalan söylerler. Ama unutulmamalıdır ki, yalan söylemek bir anlık rahatlık sağlasa da, gerçeklerin sonunda bir şekilde gün yüzüne çıkması kaçınılmazdır. Ve belki de insanın en büyük korkusu, aslında gerçekliğiyle yüzleşmektir. Ne yaparsanız yapın yüzleşmek kaçınılmazdır. Ama yüzleştiğinizde de geç kalmış ve sonu hüsranla bitmiş oluyor.