Gürol Ustaömeroğlu
DEMİREL, ERDOĞAN VE TÜZÜK..
9. Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL Sevgimi herkes bilir. Bugün Başbakana bağlılık içinde olan yerel siyasetçilerin duygularını çok iyi anlayabiliyorum. Çünkü bu konuda empati yapabilecek bir tecrübeye sahibim.
Siyasi yelpazenin sağından soluna, cemaatçisinden ateistine bir arkadaş ve dost dağılımım var. Beraber bulunduğumuz ortamlarda bu arkadaş ve dostlarım bendeki DEMİREL Sevgisi’ne defalarca tanıklık etmişlerdir. Sağ olsunlar bütün dostlarım bu sevgime son derece saygı gösterirler ve sempatiyle bakarlar.
Zaman 1990’ların sonu. Bir meslek meclisi sonrasında sohbet o dönemin Başbakanı Rahmetli Bülent ECEVİT’in yine o dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’in görev süresinin uzatılması için vermeyi düşündüğü yasa teklifine geldi. Kesin bir ifade ile mealen şu konuşmayı yaptığımı hatırlıyorum; “Süleyman DEMİREL benim siyasi dünyamın bir parçasıdır. Öyle ki haftada birkaç kez rüyama bile girer. O’nun yaptığı icraatları eleştirebilirsiniz. Hiçbir şey yapmadı ya da çok şey kazandırdı da diyebilirsiniz. Sizin düşüncelerinizdir, saygı duyarım.
Ancak bu eleştirileri tarihi her konuda olduğu gibi zamanının şartlarına göre yapıp değerlendirmek sanıyorum en doğru bakış açısı olur. Alt kadrosunda ikinci hatta üçüncü bir lider yetiştirmemiş olsa da DEMİREL bu ülkeye çok şey vermiş büyük bir isimdir ve bu maneviyatla doruktadır. Dorukta da hatırlanmalıdır. Dolayısı ile kendisinin görev süresinin uzatılmasını istemem. Bugün cazip görülen bir şey yarın şiddetli eleştiri konusu olabilir. Tercihim O’nun artık sivil bir bilen sıfatı ile konferanslarla, derslerle kısaca büyük bir eğitmen ve danışman olarak siyasi hayatına devam etmesidir.”
İşte o mecliste kelime kelime olmasa da mealen dile getirdiğim düşüncelerim böyleydi. Yani DEMİREL Sevgim bu konuşmayı yapmama asla mani olmadı. Tıpkı kaybedilen bir genel seçim sonrası istifa ettiğinin ertesinde Trabzon’da baş başa görüştüğüm Eski Genel Başkanım Mehmet AĞAR’a söylediklerim gibi; “Aman Sayın Genel Başkanım tekrar aday olmayı düşünmeyin. Kaybedersiniz. Benim kalbim ile dilim birdir. Kaybetmenizi içime sindiremem.”
Bugün Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN son derece soğukkanlı bir tavır içinde ser verip sır vermemektedir. Cumhurbaşkanlığına aday olacak mıdır ? Ya da Başkanlığı mı deneyecektir? Herkes gönlünden geçeni söylemekte ama başbakanın gerçek düşüncesini bilmemektedir.
ERDOĞAN’ın Ak Parti Tüzüğüne koyduğu bir madde aslında Türk Siyasi Arşivlerine büyük harflerle girecek niteliktedir. “3 dönem üst üste milletvekili olan bir siyasetçi, en azından bir seçim dönemi ara vermeden bir daha aday olamayacaktır.” Bu öyle her an rastlayabileceğimiz bir şey değildi. Ancak; tüzükte böyle yazıp öte tarafta aynı siyasetçiyi bir başka kamu görevi ile tekrar halkın karşısına çıkartmak o siyasetçi açısından ne getirir, götürür daha çok tartışılacaktır.
Buna rağmen Cumhurbaşkanlığına aday olmak liyakat gereği Başbakan ERDOĞAN’ın hakkıdır. Son derece de normaldir. Zira parlamenter sistemde yetkileri sınırlı bir Cumhurbaşkanlığına bu ülke 2 büyük başbakanı taşımıştır. Ama aynı şeyi Başkanlık için söyleyebilir miyiz? Çünkü bu yetkili ve etkili bir icra görevidir. Büyük bir cesaret örneği ve fedakarlıkla parti tüzüğüne koyulan bir maddeden sonra Başbakanlıktan daha etkin ve yetkili bir sıfatla göreve devam etmek ERDOĞAN’ı yükseltir mi? yoksa yıpratır mı?
Ya da keşke o tüzük maddesi bağlayıcılığı ortadan kaldıracak bir şekilde mi kaleme alınsaydı?
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.