Gürol Ustaömeroğlu
Sayın Valim, Sayın Emniyet Müdürüm;
Hayatınız boyunca hiç düğün veya asker uğurlama konvoyunda yer aldınız mı? Ben çok aldım. En sonuncusu dün idi. İzninizle arz edeyim;
Yomra İlçesi, Kaşüstü Beldesi’nde ikamet ediyoruz. Malumunuz dün pazar günüydü. Sevgili eşim kayınpederim ve kayınvalidemi sabah kahvaltısına davet etmişti. Saat 11.00 de kahvaltı hazır olacaktı. Muhtemelen daha önceden bilgilendirilmişsinizdir, Trabzon’da pazar kahvaltılarının değişmez ritüeli peynirli veya kıymalı pide yemektir. Kısacası biz bunlara peynirli ve kıymalı deriz. Kayınpederim ve kayınvalidemi de bir peynirli, kıymalı sofrasında ağırlamak istemiştik.
Saat 10.35 gibi evden çıktım. Otomobilimle fırına gidiyorum. Dünya ticaret merkezi kavşağından Yomra Yönü’ne dönüş yapacağım. O anda anlam veremediğim klakson sesleri ile irkildim. Kavşak inanılmaz bir otomobil kuyruğu ile dolmuştu. Sebebini çok geçmeden anladım tabii ki; saniyeler önce bir düğün konvoyu Yomra Yönü’ne doğru geçiş yapmıştı. Konvoyun arkasında biriken ve bilmem kaç metre veya kilometreye uzanan otomobil kuyruğu ise o anda yanan kırmızı ışıkta durunca bendenize yol açılmış oldu. Dönüş yaparak haliyle düğün konvoyunun arkasına takıldım. Bu, sayısını hatırlamadığım düğün veya asker uğurlama konvoyu tecrübelerimden sadece biriydi.
Başladım klakson çalarak yol istemeye.
Otomobilim küçük. Aralardan sıyrılıp, slalom yaparak ilerlemeye çalışıyorum ama ne mümkün. Yan yana 3 otomobil olacak şekilde upuzun bir konvoy Trabzon Rize Devlet Karayolunu işgal etmiş, klakson eşliğinde 10 km süratle ilerliyor. Ben klakson çaldıkça sağımda, solumda, önümde, arkamda ilerleyen otomobiller de bana klakson çalıyorlardı. Muhtemelen kız tarafı beni erkek tarafı, erkek tarafı ise kız tarafı zannediyordu.
Klakson yetmeyince el kol hareketleri yapmaya başladım. Aynı zamanda slalom yapmaya devam ediyorum ki hem de ne slalom; ralliciler halt etmiş yanımda. Benim el kol hareketi yaptığımı gören konvoy elemanları da bana coşkuyla karşılık veriyorlardı. Ben sinirden el kol hareketi yapıyorum, onlar ise sevinçle bana el sallıyorlardı. Adeta içlerinden şöyle geçiriyorlardı; “Allah’ım ne sevimli adam. Küçücük otomobilin içindeki o koca cüssesi ile neşemize ortak oluyor, ne güzel.”
Ah onu bir de benim yanımda söyleselerdi..
Zor bela sağımdaki siyah otomobili ayva tüyü mesafesinde, solumdaki minibüsü dikiz aynamın tacizi eşliğinde, önümdeki otomobili ise tampon kardeşliği içinde sıyırarak konvoydan kurtuldum. Sürat artırıp fırın önüne geldim ve park ettim. Otomobilimden inip nereden kurtulduğuma bir de dışarıdan baktım ve sağ salim olduğuma şükrettim. Trabzon Rize Devlet Karayolu kilitlenmişti. Kuyruktaki araçlardan biri de maalesef bir cenaze aracıydı. Bu da işin dramatik yönüydü.
Daha önceki konvoy tecrübelerimden birinde de otomobiller popolarından patlatılarak ilerliyorlardı. Muayene istasyonları ne işe yarıyor bilmiyorum. Muhtemeldir ki bu otomobillerin sahipleri de evlerinde böyle sesler çıkararak yaşıyorlardı.
Sayın Valim, Sayın Emniyet Müdürüm;
Lütfen çevreye duyarsız bu konvoy düzensizliğine bir dur deyiniz. Bu düzensizliği yok etmeden, Atatürk Alanı’nda “yolcu alınmaz” levhasının altında yolcu alımını sonlandırmadan, kent merkezi keşmekeşliğini ortadan kaldırmadan, otomobillere park yasağını tam anlamı ile uygulamadan, popolarından garip sesler çıkararak ilerleyen otomobilleri ve motosikletleri trafikten men etmeden, yaya ve araçların trafik lambası hassasiyetini tam yerleştirmeden lütfen ama lütfen radar uygulaması yapmayınız. Birkaç kilometre fark ile insanlara ceza yazıyorsunuz ama inanın hak geçiyor. Gerçekten ne yazık ki bu hiç de adilane olmuyor.