Mehmet Şal
Düşünce körlüğü
İnsanın yaşarken ölümü tattığı hastalığı düşünce körlüğü ! Bedenen yaşadığının farkında, düşünce olarak yaşamadığının idrakına varamamak...
Gördüğünü zannedip görememek... Baktığını, gördüğünü görememek... Aslını, gerçeği görememek...Söyleneni, okuduğunu görememek... Çünkü; güneş ile insanın arasına giren bulutlar gibi, inişe geçmek isteyen uçağın pistteki sis nedeniyle iniş yapamaması gibi bazı kafaların bulutlu, sisli, karanlık olması asıl gerçek körlüktür.
İşte bu körler ne söyleseniz, ne anlatmak isteseniz, hangi doğruyu ortaya koymaya çalışsanız hepsine doğru tarafsız gözle ve anlayışla değil, ne anlatıldığına bakmadan kıt kanaat bildikleri ve papağan gibi ezberledikerini görür, yorumlar ve fikir beyan ederler. Asıl kör onlardır. Çünkü, bakarlar ama görmezler. Gözlerine perde inmiştir. " Pencereye bakmakla pencereden bakmak " cümlesinde olduğu gibi...
Birçok şey bildiğini düşünen ama ruhları kararmış, gözleri buğulanmış, kalbi ile beyni arasındaki bağları felç olmuş, mum ışığında her yerin aydınlık olduğunu zannetmiş kişiler aslında kalbi, ruhu, vicdanı körlenmiş ve diline dökülen her düşüncenin kendi açısından doğru olduğunu düşünür, görür. Manen bu körler, karşısındakini kendince körler...Yazık !
Dimağı, kalbi, vicdanı körelmiş bu insanlar, herşeye kendi penceresinden bakar. Empati kavramını yerle bir ederler. Karşısındaki insanın kim olduğunu, ne bildiğini, ne düşünebildiğini, nasıl bir karaktere sahip olduğunu, dünya görüşünün ne olduğunu bilmeden, araştırmadan yorum yapar, hüküm verir. Seni tanımadığı halde hakkında fikir beyan eder. Anlattığını değil anlamak istediğini ifade eder, söylemek istediğini değil kendi istediğini söyler.
Maalesef son dönemde bazı insanlar böyle bir hal aldı. Eğitimden, kültürden, sağlıktan, siyasetten, ekonomiden, toplumdan, dinden bildiğin bilgileri kendilerine sunsan da karşında; seni tanımadan tarafgir, olumsuz, subjektif değerlendirme yapan bazen saygı ve ölçü sınırlarını aşan, yaralayıcı, kırıcı söylemler ifade edebiliyorlar. Çünkü, bir yerlere kafayı takmış, şartlanmış, kendini dışa kapatmış, kendi bildiğinin doğru olduğunu düşünen özellikle her şeyi siyaset üzerinden değerlendiren bundan ötürü karşısındaki insanın fikirlerini kendi tercihleri üzerinden değerlendiren bir kafa yapısı oluşmuştur. Tabiki bu durumda kendi nefesinin buharı ile buharlaşmış camdan bakmaya çalışan bireyler karşımıza çıkıverir.
Toplumun bir ferdi olarak her gün yeni bir şey öğrenmenin, görebilmenin hazzını ve bahtıyarlığını yaşarken ömür oldukça daha çok öğreneceğimiz, göreceğimiz vardır. Çünkü henüz olmadık, olamadık, olmak için son nefese kadar bedenimizle ruhumuzla çalışmaya devam... Çalışalım ki, gerçekten görebilelim. Bakan kör olmaktan vicdanıma sığınırım. Araştıran, ineleyen, okuyan, vicdanıyla gördüklerini doğru yolda dile dökenlerden olmak arzumuzdur. Kafamızdaki sisin, düşüncelerimizki buharın, gözlerimizde ki perdenin aralanması dileğiyle...
* . *. *. *. *. *. *. *. *. *
"Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte, ne ayda ara. Gözlerindeki perdeyi arala."
Mevlana
* . *. *. *. *. *. *. *. *
Bir Çin Atasözü , " Ben size parmaklarımla güneşi gösteriyorum , siz parmağıma bakıyorsunuz" der . Gözlüğe değil , gözlükten bakmak esastır.Pencerenin kendisine değil , pencereden dışarıya bakılır .
Bu çileli günlerde hepimize öncelikle beden ve ruh sağlığı sonrasında akl-ı selim düşünebilme iradesi dilerim.