Mehmet Şal
Demokratik olgunluk
Demokrasi, son yüzyılda insanlığın en önemli kazancıdır. Bütüncül düşünülüp uygulamaya konduğunda insanca yaşamın zeminidir.
Birey olmanın farkındalığını ortaya çıkaran yaşam biçimidir. Yüzyılların totaliter anlayışını, feodal zincirini, istismar edilen ve dayatılan inanç düzenini, adaletsiz hukuk sistemini, imtiyazlı toplum nizamını, adil olmayan ekonomik yapıyı, eğitimsiz cehalet deryasını yerle yeksan edecek hayatın ta kendisidir. Tabi ki; demokrasinin içeriğinin ne olduğunu anladığımız takdirde. O nedenle korumak kadar değerlidir, geliştirerek uygulayabilmek. Bu sayede toplum olarak demokrasiyi özümsemek ve yaşam biçimine dönüştürmek sosyal huzurun kardeşliğin ve barışın en temel mihenk taşıdır.
Türk milletinin demokrasi geçmişi oldukça eskidir. Türkler tarih sahnesine çıktıktan sonra her ne kadar tek bir lider tarafından idare edilmişse de muhakkak ona yol gösteren ve onu bağlayıcı kılan töresi ( hukuku ) vardı. Yanında bilge kişilerin, grup liderlerini ve beyleri içinde barındıran kurultay denilen meclisi vardı. Hakan' a fikir veren danışma kurulu bulunurdu. Kısacası, Türk milletinin geçmişinde diğer toplumlara nazaran daha ileri düzeyde demokratik bir yapı vardı.
Ancak modern anlamda demokratik düzene geçiş süreci ( 1839 ) Tanzimat Fermanı ile başlamış olup halka, hukuktan demokrasiye birçok alanda haklar verilmiştir. Her ne kadar monarşik düzen olsa da; günden güne halk iradesinin, parlementer sistemin, hukuk üstünlüğünün, insan hakları ve hürriyetlerinin, toplum nizamına sirayet ettiği görülürken bir taraftan da elde edilen kazanımların halk hafızasında yer edindiği bir gerçekti.
İnsan tabiatı gereği fertler birbirinden farklı düşünecek, farklı yaşayabilecek, duygu ve fikirler geliştirecek. Gayet normal bir durum... Bunların olması zaten yaradılış gereği... Yani sosyal yaşam gökkuşağı gibi... Olması gereken bu toplumsal hayatı olduğu gibi kabul etmek. Farklılıkları zenginlik görüp sahip çıkmak. Beğensek de beğenmesek de her bir farklılığa tahammül etmek, hatta tahammül sınırlarını zorlamak. Karşılıklı sevgi, saygı, hoşgörü, sağduyu zemininde...
Aksi takdirde tahammülsüzlük; toplumda bölünmelere, bir tarafın diğer tarafa kendi duygu, düşünce ve yaşam tarzını dayatmasına, sosyal ayrışmalara, kültürel çatışmalara alan oluşturur. Bu durum kalıcı hasarlara, toplumsal travmalara, derin sosyal fay hatlarının oluşmasına, birlik beraberlik duygusunun zayıflaması sonucu dış etkenlere karşı direnci düşük bir cemiyet hayatı ortaya çıkarır.
Farklı inançlar, siyasal görüşler, mensubiyetler, etnik ve mezhepsel yapılar bir arada yaşayabiliyorsa, toplumsal ortamda huzur ve barış tesis edilebiliyorsa, işte orada demokratik olgunluk var demektir. Bu olgunluk hem bireysel hem toplumsal olarak yaşayabilecek ortam buluyor demektir. Yani demokratik olgunluk aynı coğrafyada renk cümbüşü oluşturuyor demektir.
İşte bu noktada Türk toplumunun bugün ve yarınında bu olgunluğu gösterecek huzura, barışa oldukça fazla ihtiyacı var. Kin, nefret, ayrımcı, kutuplaştırıcı, kamplaştırıcı anlayıştan uzaklaşacak söylem ve eylemler demokratik olgunluk kültürünün, ikliminin oluşumuna saha açacaktır. Bu iklim; gelişen hukuk, ekonomi, eğitim ve kültür değerleri ile zenginleşecektir. Türk toplumu bu olgunluğu hak ediyor.
Görünen o ki; ülkemizin seçime giden ortamında hassasiyetlerin yüksek olmasına, gerilimlerin fazla olmasına, endişeler ve kaygıların tavan yapmasına, her an herşey olabilir hissiyatlarına rağmen birkaç münferit olay haricinde sükunet ortamında seçimin tamamlanmış olması herşeye rağmen Türk milletinin dekorasi açısından gayet iyi bir sınav vermiş olduğunu göstermiştir. Siyasetinin rekabetçi ortamında toplumsal gerilimi tırmandıran söylemlere rağmen milletin sağduyusu, olgunluğu, demokrasi ve ülkemiz adına son derece sevindiricidir.
Sonuç ne olursa olsun Türk milletinin sevgi, saygı, hoşgörü, kardeşlik ve sosyal barış temelinde içselleştirdiği demokratik olgunluğun artarak devam etmesi geleceğimiz, ulusumuz ve devletimiz adına en büyük arzumuzdur.