Mehmet Şal

Mehmet Şal

Ara tatilin hatırlattıkları

Muhakkak herkes için ara tatil farklı anlamlar taşır. Anneler babalar için ayrı duygular oluştururken çocuklar için bambaşka duygu ve heyecanlar oluşturur. Geçmişten günümüze ara tatilin sevinci, heyecanı, ruhu daha da değişerek bugünlere geldi. Süresi kısa da olsa tatili bekleyiş, tatile giriş çocukların körpe yüreklerinde değişik duygular oluşturur.

Köyde eğitim hayatına başlayan biri olarak çocukluk yıllarımın kış döneminde ara  tatili sabırsızlıkla beklerdim. Karın  ve soğuk havanın baskın olduğu o günleri hatırlıyorum da ne kadar neşeliydik, mutluyduk.  Okula gitmek için de tatile çıkmak için de sabırsızlanırdık.

Yokluk ve yoksuluğun derin etkisini hissettiğimiz o yıllarda yaşam zor ancak neşe, mutluluk çoktu.

Üzerimizde siyah önlük, beyaz yakalık, altında cepsiz, beli ve paçaları renkli ipliklerle dikilmiş lastikli yer yer yama yapılmış pantolon, ayağımızda kara lastikler. Bazen lastiğin yama yapıldığı bazen büyük iğne kalın iplikle dikilmiş kara lastiklerle karlı yağmurlu günlerde okula gidip gelmelerimi ama her şeye rağmen mutlu olduğum günlerimi hatırlıyorum. 

Çok fazla kar yağdığında annemin sırtında okula gittiğimi, akşam üstü karda açılan ayak yolundan arkadaşlarımla geri dönüşlerimi hatırlıyorum. Ayaklarımız kar suyunun içinde boğulduğu, sobanın karşısında ısınırken ayaklarımdan çıkan buharlar gözümün önünde duruyor. Eve vardığımda dibine kadar ıslanan yırtık çoraplarımı sobanın kenarında  kuruttuğumu, kururken çaraplardan çıkan  buharı hatırlıyorum.

Ve karneyi alıp eve vardığımda tatilin tadını çıkarmak için köy ortamında kış şartlarında olan imkanları sonuna kadar kullandığımı hatırlıyorum.

Karneyi alıp ara tatile girince sanki üzerimden büyük bir yük kalkardı. Rahatlığımın, mutluluğumun tarifi olmazdı. Hele  anamın sevinci bir başka olurdu. Çünkü okuma yazma bilmezdi bizim okumamızla  yetinmek, kendi eksikliğini gidermek yaşayamadıklarını ve yapamadıklarını bizimle yapmak isterdi. Anamın ulvi hislerini tabi ki büyünce kavrayabildim.

Kış tatili kısa da olsa benim ve köy okulundaki arkadaşlarım için çok değerli idi. Yaz tatiline benzemezdi.  Çünkü, hasretle beklediğimiz kar vardı. Hemen hemen her Ocak tatilinde kar vardı. Hem de iyi yağar, günlerce topraktan kalkmazdı. Kar yağışının geceside gündüzüde keyifli, mutlu edici idi.

Karın o beyaz teni her tarafı kapladığında köyün doğası bir başka olurdu. Hele kar yeni yağmışsa kartpostallık görüntüler ortaya çıkardı. Her tarafa sessizlik hakim olurdu. Akşam kar yağarken sobanın kenarında ısınırken ara ara kapıya çıkıp karanlığı aydınlatan lapa lapa yağan karı izler sabahın aydınlığını hayal ederek  yer yataklarına girer sabaha ulaşmayı sabırsızlıkla beklerdim. 

Gündüzün beyazlığında köyün sessizliğini, yem arayan kuşların sesleri ve biz çocukların neşe çığlıkları bozardı. Ağaç dallarından toprağa kadar her yer sanki gelinlik giymiş gibi olurdu. Köy başka bir güzel olurdu.

Sabah anamın zumurlu, tereyağlı yumurta kırması eşliğinde kahvaltı yapar, arkasından kar keyfimiz başlardı. Babam yabani hayvanlara aldırış etmeden sabahın karanlığında yola çıkıp Akçaabat Tekel'ine işe yetişirdi. Ben ise kardeşlerim ve mahalle arkadaşlarım ile naylon çuvalların üzerinde  kayak keyfine başlardık. Islanmak, üşümek umrumuzda değildi. Bir taraftan kartopu diğer taraftan kardan adam yapardık.

Zorluğuna rağmen karın üzerinde top oynadığımızı hatırlıyorum. Eve girmek istemezdik. Acıkınca evden uzaktaysak karın altından lahana çıkartır, çok lezzetli köklerini soyup yerdik. Dert yok, tasa yok. Daha neler yapabiliriz diye düşünür yeni eğlenceler planlardık.

Hele karda kuş avlamanın zevki, mutluluğu  başkaydı. Kendimiz tuzaklar hazırlardık, kuş tuzağa düşsün diye mısır, buğday taneleri, hamur koyardık. Sabırsızlıkla kuşun tuzağa düşmesini beklerdik. Kuş gelince elimizdeki tuzağın ipini itina ile çekip avımızı yakaladığımızdaki heyecanımı, sevincimi unutmuyorum. 

En güzeli ise av için kendi yaptığımız sapanlar kullanmaktı. Sapanı yapmak ayrı bir maharetti.En kalitelisini yapmak  kolay degildi. Sonrası avladığımız  hayvanın tüylerini temizlemek ve  pişirmek için yaptıklarımız da cabası. 

Zorluklara mücadele etmeyi, ayakları üzerinde durabilmesi, üretmeyi, tüketmeyi, eğlenmeyi, birlikte hareket etme ve sosyalleşmeyi, plan geliştirmeyi, oyun kurmayı vb. işleri kendi başımıza o dönemlerde öğrenmeye başladık. Daha neler neler...

Telefon, bilgisayar, tablet gibi araçların olmadığı o dönemde kendimizi eğlendirmek için akşamlar yaşadıklarım ayrı bir zevkti.

Özellikle kış akşamlarının tadı, keyfi de başka idi.En tatlı ve huzurlu anlar, akşamları elektriğin yokluğunda  şişeli lambaların gölgesinde dede evinde yaşanırdı. 

Dedemin evinde büyük küçük toplamda 21 kişilik bir aile olarak bir araya  geliyorduk. Orada aile içi yapılan sohbetlerin, evin biz çocuklarına hissettirilen sevgisi halen yüreğimde. Dedem eski aile ve köy hikayeleri anlatır biz merakla dinlerdik. Köklere bağlılığım, aile ve soy kütüğüne duyduğum sevgi ve bağlılık orada başlamıştı. Nenem sobanın kenarında beni peştemallı kucağına alır, saçlarımı okşalar ilginç hikayeler anlatırdı. Ben de anlatılanları dinler hikayeleri kafamda canlandırır, bazen korkar bazen heyecanlanırdım. Büyüklere sevgiyi o gecelerde öğrendim.

Hemen hemen her akşam bir araya gelen büyük ailemde, sohbet öncesi yenen yemekler, sohbetler sırasında içilen çaylar unutulmazdı. O yoklukta yenen  yemeklerin tadı halen damağımdadır.  Sohbetler eşliğinde içilen çayların lezzeti bir başkaydı. 

Hele akşam üstü işten gelen babam veya amcalarımın  tahta kasayla  getirdiği  hamsiler muhteşemdi. Evin gelinleri toplanıp birlikte hamsileri temizlerken, ben de merakım ile onlarla hamsi temizlemeye gayret ederdim. Balık temizle becerisini öğrenmem o zamanlarda oldu. 

Babamın deyimiyle, " kalay çubuğu" gibi hamsiler  tavaya yatırılır, hamsinin yarı çiğ yarı pişmiş kızartılması zor beklenirdi. Hamsi hastalığım o günlerden kaldı. Nenem peşkodaki közün üzerinde hamsiyi pişirip yerdi. 

Kar suyunun değdiği biberli  lahana yemeğinin tadını o gecelerde aldım. Arkasından  çayın yanında fırında patatesin, fasulye turşusunun lezizliğini o muhabbetlerde tattım.

Babam tüm zorluklara, yetmeyen gelire rağmen yılda bir kez köyün başında çobanlık yapan birinden  akşama doğru bir koyun alıp getirir herkese sürpriz yapardı. Babamın o sürprizi küçük büyük hepmizin yüzündeki mimiklerine yandığı anlar gözümün önünde duruyor. Rahmetli nenem, ete o kadar düşkündü ki, et kokusu elinden gitmesin diye ellerini yıkamak istemezdi. Et kokulu ellerini burnuna getirir içine içine çekerdi. 

Babam, aldığı koyunu karda sürükleye sürükleye getirir, dedemle birlikte gözlerimizin önünde  karın üzerinde koyunu keserdi. Kar üzerinde bir süre beklettilen et,içeri alınır sonra nenemin şefliğinde annem ve diğer gelinler hazırlıklara başladı. Kavurma kazanında et pişerken, şişeli lamba eşliğinde bol kahkahalı sohbetleri ve sonrasında ayrı ayrı kurulan sofralardaki ziyafeti  unutamam. Et düşkünlüğüm o günlerden kalmadır. 

Aile büyükleri ile bir arada olmanın hazzını, aile içi sevginin ne kadar değerli olduğunu, saygıyı, muhabbeti, birlik olmayı, küçük şeylerden mutlu olmayı, fedakarlıkları,  aile birlikteliğinin önemini, sevinçleri, üzüntüleri, kederleri paylaşınca sonuçlarının ne olduğunu, yardımlaşmayı, yoklukta bile mutlu olabilmeyi ve daha bir çok değeri o anlarda öğrendim.

Hiç geçmesin diye düşündüğüm o ara tatiller, geleceğe  o kadar anılar taşıdı ki; sakin ve sessiz kafa ile düşününce bizlere geleceğe dair çok şeyler kazandırdı. O günleri, yaşadıklarımı, yaşlananları, rahmetli olanları hatırladıkça hem mutlu oluyo hem  yüreğim burkuluyor, hem de hüzün kaplıyor ruhumu. Diğer taraftan da çok üzgünüm. Çünkü, şimdiki gençler yaşadığımız o güzelliklerin hangisini yaşayabildi? 

İnanıyorum ki  benimle akran olanlar bu satırları okurken kendi çocuklarına gitmiş o günleri hayal etmiştir.

Babalık serüvenimde çocuklarımı yetiştirirken, yaşadıklarımla onları buluşturmak için çok mücadele verdim ve büyük oranda da başardım. Allah ömür verirse bundan sonra çocuklarımın kendi çocuklarına bırakabileceği yeni hikayeler yaşanmışlıklar oluşturmaları adına gayret edeceğim. İnanıyorum ki sizlerde başarabilirsiniz. Yeterki mücadele edin. 

Kıymetli Anneler Babalar,

Anne baba olmak dünyanın en  zor işidir. Anne baba olmak sadece onların ihtiyaçlarını karşılamak ve sadece başarı beklemek değildir. Çocuklarınız ile hayatı paylaşmak, rol model olabilmektir. Her zaman onların yanında olduğunu hissettirmektir. Onlara bunu göstermek hatta hayata geçirebilmektir. 

Bugün ellerine aldıkları karne notları sadece akademik başarıyı gösterir. Ama kıymetlidir. Kendine güvenen, özgüveni yüksek, sosyalitesi yüksek, geleceğe umutlu bakan sağlıklı birey olabilmeleri ve donanımlı hale gelebilmeleri için insani değerlere sahip olmak adına en önemli adımları siz kıymetli aileler atmaktadır. Elbette, okul çevre toplum sanal dünya gibi unsurlar etkilidir ancak herşeye rağmen asıl belirleyici olan sizlersiniz.

Yarıyıl tatilinde çocuklarınızla kaliteli vakit geçirebilmenizi, çocuklarınızın tablet televizyon bilgisayar başında değil de sizinle birlikte tarihi, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılabilecekleri ortamlar yaratabilmenizi diliyorum.

Öğrencilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda geçirilecek bir tatil, aile içi ilişkileri geliştirme, duygusal birlikteliklerin artması ve birlikte geçirilen nitelikli vakitler açısından da bir fırsat oluşturacaktır. Onlara her yönüyle doğru rehberlik etmeniz kıymetli olacaktır.

Tatil döneminin sağlıklı planlanması ve değerlendirilebilmesi, tatilin nitelikli hale getirilmesi evlatlarımızın için büyük önem taşıyacaktır.

Salgın ortamında en azami dikkati göstererek çocuklarınızla birlikte sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir tatil geçirmenizi temenni ediyorum.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.