Gürol Ustaömeroğlu
Büyük ustayı kaybettik..
Can arkadaşım, mimar, tiyatro ve sinema sanatçısı Sevgili Cem BENDER’i bir süre önce aramış ve bir konuda bana yardımcı olmasını rica etmiştim. Kendisine, Büyük Usta Müşfik KENTER’i Trabzon’da ağırlayıp, Orhan Veli Şiirlerinden oluşan dinletisini Trabzon Sanatseverleri ile tekrar buluşturmayı arzu ettiğimi dile getirmiştim. Cem’de Müşfik Hoca’ya ulaşır ulaşmaz bu konuyu ileteceğini söylemiş ama sağlığının eskisi kadar iyi olmadığını da eklemişti. Ne yazık ki bu dileğime cevap alamadan dün akşam üzeri Müşfik KENTER aramızdan ayrıldı.
Öncelikle “ülkemizin başı sağ olsun” demeyi sanatın ucundan iyi kötü tutmuş bir insan olarak kendime görev bilmekteyim. Türkiye çok büyük bir sanatçıyı çok büyük bir evladını ebediyete uğurlamıştır. Allah rahmet eylesin.
Bir meslek düşünün ki yaklaşık 60 yıllık bir süreçte kesintiye uğramamış olsun. Maddi kazanca en ihtiyaç duyulan zamanlarda dahi sahneye koyulan oyunları seyircinin beğenmeme riskine rağmen korkusuzca, ilkelerinden sapmadan oynamak ve 60 yıl dimdik onurlu bir şekilde ayakta kalmak Türkiye’de kaç sanatçıya nasip olur eminim ki sanat tarihçileri not defterlerine yazacaklardır.
Mimarlık atölyemde özellikle yalnız kaldığımda bütün proje çalışmalarımı ve karikatür çizimlerimi başta Orhan VELİ olmak üzere Müşfik KENTER’in Sesinden şiirler dinleyerek yapmaktayım. Bunu yıllardır bir gelenek haline getirmiş durumdayım ve her defasında ilk kez dinliyormuşçasına etkilenmekte ve duygulanmaktayım. Müşfik KENTER’in o büyük sanat gücü ile bir başka Büyük Sanatçı Orhan VELİ yeniden yaşamakta ve adeta atölyeme konuk olmaktadır.
Dün gece bir ulusal televizyon kanalında üstadın anısına bir süre önce eşi Kadriye KENTER ile birlikte katıldığı bir program izledim. Yaklaşık 30 yıldır evli bir çiftin ilk gündeymiş gibi birbirlerinin gözünün içine bakarak sevgi sözcükleri sarf etmelerini ve olağan üstü bir alçak gönüllülükle ama bir o kadar da devleşen sanat gücü ile şiir okumalarını ve tiyatroları için verdikleri hayat mücadelelerini gözlerim dolu izledim.
Şöyle diyordu eşi Kadriye KENTER; “Şu anda bir evimiz var çok şükür. Ancak uzun süre evimiz olmadı. Bu süre içinde kendi tiyatro binamızı yapmaya çalıştık. Yemedik, içmedik tiyatromuza harcadık. Başımızı sokacak bir yuvamız olmadı, kendi tiyatromuzu ayakta tutmaya çalıştık.”
Ne onurlu ve haysiyetli bir yaşam değil mi?
Aklıma günümüzde bölüm başına on binlerce Türk Lirası ücret alan bazı dizi oyuncuları ya da nota dahi bilmeyen şarkıcılar geliverdi. Şeytan rahat durmuyor işte ne yapayım? Hani şu sanat değeri tartışılır senaryolarla evlere giren, aileleri dağıtan, gençleri yönlendiren tuhaf dizilerin oyuncuları ile evrenselliği tartışılır şarkılara imza atan detone şarkıcıları hatırladım ve acı acı tebessüm ettim. İki bölüm oynayarak ya da iki albüm yaparak altlarına en havalısından 4x4 otomobil çekip, İstanbul’un en sosyetik semtlerinde havuzlu villalar veya rezidans daireleri satın alan bu sanatçılar yüzünden Müşfik Hoca’dan bir Türk Vatandaşı olarak tekrar tekrar özür diledim. Neden mi? Reytingler sayesinde ayakta kalan bu sanatçılarla aynı havayı teneffüs etmeye mecbur bırakıldığı için.
Sanat eleştirmeni Zeynep ORAL’ın şu sözü ise durumu ziyadesiyle açıklamaktadır;
“ Müşfik KENTER bizde değil de dünyanın herhangi bir başka ülkesinde olsaydı herhalde şu anda bayraklar yarıya indirilmişti.”