Gürol Ustaömeroğlu
Demirel ve Hesaplaşma
Vaclav HAVEL’i bilirsiniz. 1990 yılında yapılan serbest seçimlerle Çekoslovakya Cumhurbaşkanlığına seçilen, kadife devrimin öncüsü, tiyatro yazarı ve düşünce adamı. HAVEL cumhurbaşkanlığına seçilip göreve başladığında mealen şöyle söylemişti; “ Yıllardır eleştirdiğim bir pozisyona seçilip kendimi eleştirdiğim konuların içinde bulacağımı tahmin dahi edemezdim”.
Bazı yazarların cümlelerinin başındaki ; “falanca olayı ben zaten söylemiştim”. tarzındaki sözlerini hep eleştirmişimdir. Ancak eleştirdiğim bu davranış tarzını bugünlerde ne yazık ki birebir bendeniz de yaşamaktayım. Fakat ben beni haklı çıkaran konuyu daha önce yazarak belgelemediğim, yalnızca sohbet ortamlarında paylaştığım için gönül rahatlığı ile burada da yazmak istedim. Çünkü son 5 gündür bu konuda çevremden telefon almakta ve tebrik edilmekteyim.
Malumunuz geçtiğimiz günlerde 12 Eylül İhtilal konseyi başkanı ve Eski Cumhurbaşkanı Kenan EVREN ile Eski Konsey üyesi Tahsin ŞAHİNKAYA’ nın yargılanmalarına başlandı. 500 den fazla mağdur veya mağdur yakını sanıkların aleyhlerinde davaya müdahil oldular. EVREN ise bu müdahillerin arasında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’in olmamasına şaşırdığını dile getirdi.
Çevremdeki dostlarım benim Süleyman DEMİREL sevgimden yola çıkarak bana bu konudaki düşüncelerimi sormuşlardı. Ben de ; “DEMİREL’i az buçuk tanıyorsam, eski bir genel başkanım ve cumhurbaşkanım olarak evine girip çıkıyorsam, düşüncelerinden istifade etmeye çalışan bir eski parti yöneticisi sıfatımla onu içselleştirebilmişsem eğer , tanıdığım DEMİREL ; “Ben 12 Eylülle 1991 seçimlerinde başbakan olarak ve 1993 yılında da cumhurbaşkanlığına seçilerek hesaplaştım. Benim hesabım bitmiştir”. diyecektir, gazeteleri ve televizyonları takip edin dedim.
Bu sohbetlerimden çok değil iki, üç gün sonra DEMİREL’in konu ile ilgili düşüncelerini gazetelerde okuduk, televizyonlarda dinledik; “ 12 Eylül beni başbakanlıktan indirmişti. Yeniden başbakan oldum benim hesabım kapandı, bitti, gitti.”
DEMİREL’in konuya böyle yaklaşmasını bazı gazeteciler “kendisini düşünüyor, bütün siyasi hayatını özetledi” diyerek sertçe eleştirdiler. Öyle ya 12 eylülle hesaplaşma kişisel bir mesele olamazdı. Elbette ki meseleye bu açıdan bakmak DEMİREL’in bu cevabının bir kişisel yaklaşım olarak algılanmasına sebep olabilir. Ancak burada bir ince ayrıntı galiba unutulmaktadır. 1991 yılında yapılan seçimlerde demokrasi kazanmıştır. Ülkemiz uzun yıllar sonra katılım oranının % 83.94 olduğu bir seçimle sağ ve sol iki partinin oluşturduğu % 47 oy oranına sahip bir koalisyon hükümetini tercih etmiştir. Bu oy oranı ile DEMİREL VE İNÖNÜ’yü iktidar yapan halk aynı zamanda bu iki lideri mağdur eden 12 Eylül yönetiminden hesap sormuş olmuyor muydu? Bu hesabı demokrasi içinde soran halk daha öncesinde 1983 ve 1987 seçimlerinde de aynı hesabı görmemiş miydi? O dönemlerde tek başına iktidar olan dönemin hükümeti de aynı durumda değil miydi? Üstelik ihtilalin başı, Cumhurbaşkanı Kenan EVREN’in işaret ettiği parti seçimlerden mağlup olarak çıkmıştı. Yani ortada meşru zeminlerde yapılmış meşru seçimlerin somut sonuçları vardı. Halk hesaplaşmasını bir intikam aracı değil, meşru zeminde bir demokratik tepki olarak zaten göstermişti.
DEMİREL, ECEVİT, İNÖNÜ, ERBAKAN, TÜRKEŞ gibi liderler takdir edersiniz ki gökten zembille inmiş değil, soğuk savaş dönemlerinde, kutuplaşmaların ortasında tırnaklarını kazıyarak, meydan meydan dolaşarak adeta yeniden dirilişin sembolü olmuş büyük siyaset adamlarıdır. Bu siyaset adamlarının çektikleri ıstıraplardan sonra geldikleri makamlarını kendi bencillikleri olarak ele almak onlara yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Günümüzdeki hükümet ve meclis demokratikleşme yolunda doğru adımlar atmaktadır. Darbelerin artık ülke gündeminden kaldırılması ve bunun bir suç ilan edilmesi başlı başına bir iştir. Fakat böyle bir çabayı alkışlarken, ülke yönetiminin bir denge sanatı olduğu gerçeğini unutarak “neden onlar yapmadılar?” diyerek eski liderleri eleştirmek gereksizdir.
Büyük usta tarihçiler şöyle söylerler; “Her mesele kendi döneminde değerlendirilmelidir. Bugünün şartları ve düşünceleri ile 20, 30, 100, 500 yıl öncesini eleştirmek yapılabilecek en büyük siyasi ve tarihi hatadır.”