Mehmet Şal
Liyakat ve toplum
LİYAKAT :
Layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk.yeterlilik, yetenek
TOPLUM :
Tarihsel gelişme içinde, aynı toprak parçası üzerinde birlikte yaşayan ve ortak bir uygarlığı olan, yaşamlarını sürdürmek, birçok temel çıkarlarını gerçekleştirmek için işbirliği yapan insanların tümü.
(Türk Dil Kurumu)
Toplumsal yaşamın her yönüyle kesintisiz devam ettirilmesi için; sosyo-ekonomik, eğitim, sağlık, idari siyasi vb. alanların olmazsa olmazı LİYAKAT kavramı olup; LİYAKAT sahibi insanların ilgili mevkilere, makamlara, getirilmesi esastır.
Toplumları ayağa kaldıran, geliştiren, var eden birçok etken vardır. Ancak bu etkenler içerisinde "Liyakat" kavramı toplumun geleceği için en önemli kavramların başında gelenlerdendir. O nedenle bu noktada devlet ve toplum yaşamında hassasiyeti, ciddiyeti elde tutan bir yaklaşım sergilenmelidir. Devletlerin ve milletin geleceği, ömrü liyakat anlayışın yaşamın kendisine egemen kılınmasından geçmektedir.
Devletin, kamu yaşamının tepeden tırnağa kadar sağlıklı işlemesi, her kurum ve kurumsal yapının, özel ve tüzel birimlerin, sivil toplum kuruluşlarının velhasıl tüm teşkilat ve kurumların düzen, disiplin, işleyiş ve hiyerarşik yapıların, uyum içinde çalışması ve bir bütün olması liyakat anlayışın etkin kılınması, liyakatli bireylerin ilgili birim, mevki, makamlarda muhakkak bulundurulması mecburi bir durumdur. Basiret sahibi öngörülü olan bu yetişmiş, yetkin insanlara sahip çıkmak, onları gözetmek hem yönetenlerin hem de toplumun asli vazifesi olmalıdır.
Devlet ve toplumun tüm alanlarında liyakati egemen kılacak olan, devleti yöneten muktedir yönetimdir. Bu nazarda hem muktedirler hem de toplumun tüm kesimleri, gerekli hassasiyeti göstermeli, liyakatsiz ferasetsiz kişilere prim verecek tutumlardan uzak durmalıdır.
Liyakat sahibi olabilmek için bireylerin kendini her yönüyle iyi yetiştirmesi gerekir.Kişi kendini hak, huhuk, adalet, düzen, disiplin açıdan yetkin hale getirmeli. Kendi ikbalini değil, bulunduğu makam, mevkinin ikbali için çalışmayı ruhuyla, nedeniyle idealleri ile özümseyebilmelidir. Nerede olursa olsun devlet millet için kendini adamalıdır. Bulunduğu yer ve makamda kalamama kaygısı değil, hangi görev olursa olsun hiç bir kaygı yaşamadan o görev ve makamın gereği yapmak, sonunda da hesap verebilir olması gerekir. "Makamdan güç alan değil, makama güç veren" olabilmelidir.
Resmi-sivil yetki sahipleri makamlara güç, hayat verecek bireyleri göreve getirirse hem kurum ve kuruluşların çarkları düzgün çalışacak hem de toplum rahatlayacak, rahat nefes alacaktır. Ancak liyakat sahibi olmayanlarla koltukların doldurulması devlet ve toplum yaşamını sekteye uğratacak, huzursuzluklar gün geçtikçe artar olacaktır.
Şirinlik yapanların, yağcılık, hokkabazlık yapanların, riyakarlık yapanların, yalakalık yapanların, yalan dolanla hareket edenlerin velhasıl koltuk, mevki, makam için kırk takla atanların; kraldan fazla kralcı kesilenlerin, omurgasız hareket edenlerin bütün bu alanların dışında tutulması hem devlet hem de toplumun daimiyeti açısından elzem bir durumdur. Kifayetsiz ve muhterislere devlet ve toplumun bırakılmaması gerekir. O sebeple zeki, yetenekli, kabiliyeti, onurlu, ahlâklı, millet ve devlet aklı ile hareket eden liyakat sahibi bireylere her daim büyük ihtiyaç vardır. Onları hakkettikleri mevki makam ve rütbelere getirecek ve onlardan istifade edecek muktedirler ciddiyet ve hassasiyetle hareket etmelidir.
Makamlar ateşten gömlek gibidir. Layık olan makama ışık olup onu parlatır. Layık olmayan ise makamı, ateş olup küle çevirir.
Uzun ömürlü, huzurlu, düzenli, sistemli, güvenli bir devlet ve toplum için; millet devlet bütünleşmesi için; toplumsal barış ve mutabakat için; umutlarla dolu yarınlar için; adalet ve hakkaniyetten eşit pay almak için; yarınlara umutla kanat çırpmak için; evlatlarımıza yaşanabilir bir gelecek bırakmak için; yarışır, yetenekli, yeterli, layık olanların hakkının verilmesi; işin, ehli olana bırakılması; basiret ve feraset sahibi olanlara sahip çıkılması dileğiyle