Gürol Ustaömeroğlu
Soğuk su ile pişen yemek!
Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’ün geçen hafta Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki askeri birliklere yaptığı ziyarette bazı küçük detaylar dikkatimizi çekmiş idi. Bunlardan bir tanesi soğuk su ile temas edildiğinde pişen arazi yemeğiydi. Önceden hazırlanmış poşetlerde yer alan yemek, poşet içindeki bazı kimyasalların soğuk su ile teması sonucunda kaynama derecesinde pişiyordu. O gün GÜL’e yemek takdim edilen topraklardan bugün 26 şehit haberi geliyor. Bir o kadar da yaralı olduğu söyleniyor. Konu neresinden, nasıl ele alınmalıdır bilemiyorum.
Bir ülke düşünün ki 30 yıldır uğraştığı terör belasında dönüyor, dolaşıyor sonunda yine başa geliyor. Herkesin bildiği bir gerçeği burada tekrar söylemek durumundayım; Hayatın neresinde ve hangi sorununda olursa olsun sorun yaşadığınız veya mücadele ettiğiniz bir muhatabınıza üstünlük kurmanın yolu O’nun gücünü ve adını kabul etmekten geçer. Sporda, siyasette, iş dünyasında, sanatta, diplomaside ve tabii ki terörde bu gerçeği göz ardı etmek yapılabilecek en büyük hatadır. Üç beş çapulcu tanımlaması ile ele alınan bir terör mücadelesinin 30 yıl sonra geldiği nokta 30 yıl önceki kayıplardan daha fazladır.
Konunun o kadar çok bağlantısı var ki; Ama hiç kimse bu konu ile başta İsrail olmak üzere komşularımızla yaşadığımız sorunların bir ilgisi yoktur demesin. İstihbarat denilen olguda İsrail’in dünyada bir numara olduğunu beşikteki bebek bile bilmektedir. İsrail ile sorunlarımızın günümüzdeki kadar ayyuka çıkmadığı ya da kamuoyu önünde bugün olduğu kadar restleşilmeyen dönemlerde terör bu kadar azmamıştı.
Suriye içimde bir yaradır. Babası Hafız ESAD’dan sonra Beşar ESAD Dönemi’nde Suriye ile yaşadığımız dostane ilişkiler dost düşman herkesin ilgisini çeker olmuştu. Başbakan ERDOĞAN orada el üstünde tutuluyordu. Ama bu ilişkiler birilerini rahatsız etti ve demokratik hedef adı altında karmaşa ortamı yaratıldı. Acı olan şey devletimizin bu karmaşa ortamında baş role oynaması idi. Yani ESAD dün iyi idi de bugün mü kötü olmuştu? Dün de kötü idiyse dostluğun anlamı ne idi?
Kuzey Irak zaten malumunuzdur. Güney Kürdistan diye adı konulmuş bir özerk yönetim söz sahibidir. Bizim iş dünyası sırf para hırsı uğruna orada iş yapmakta, sözüm ona Kuzey Irak yapılanmasına katkı koymaktadır.
İran ile ilişkilerimiz her zaman pamuk ipliğine bağlı olmuştur. Zaten tarihte de İran ile köklü bir dostluk kurulamamıştır. Dostluklarımız hep yalancı bahar havasında olmuştur. Çünkü hem İran hem Türkiye bölgede esas oyuncu olmak için sürekli olarak birbirlerine aba altından sopa göstererek diplomasi yapmıştır, yapmaktadır.
Libya’nın Kaddafi Dönemi’nde PKK terör örgütüne yardım yapmamış tek ülke olduğu gerçeği hakikaten bugün diplomasimiz açısından dramatik bir durumdur.
İsrail’in Hamas elinde esir tutulan 1 askerine karşılık neredeyse 2000 rehineyi serbest bırakmasındaki mesajı iyi almalıyız. Mesaj şunu vermektedir “Bir askerim için yapamayacağım şey yoktur”. Biz ise 26 askerimizi şehit verdikten sonra hep şunu söyledik, söylüyoruz; “Devletimiz büyüktür, kanları yerde kalmayacaktır”.
1984 yılında görev başında olan İçişleri Bakanı Yıldırım AKBULUT’tan bugüne geldiğimiz nokta budur; “Devletimiz büyüktür”. Devlet büyük anladık da sadece tüfek, mayın ve roketle verdiğimiz binlerce şehit ne? Ondan sonra Cumhurbaşkanımıza askeri tesislerdeki mavi çarşafları ütülenmiş yatakları, soğuk su ile kendi kendine pişen poşet yemeği gösterip gururlanıyoruz.
Hayata tutunamayan ana kuzuları ne yapacak o yatağı?, ne yapacak o yemeği?