Mehmet Şal

Mehmet Şal

682'den - 19 Mayıs 1919'a Özgürlük Savaşçıları

Türk milleti her sıkıntılı dönemde muhakkak dönemin emperyalist düzenine baş kaldırmasını bilmiştir.

Engin ve zengin medeniyete sahip olan kadim Türk tarihi her dönem dünya medeniyetleri içerisinde farkındalık yaratmasını bilmiştir.

Küresel emperyalizme karşı dik duruş sergileyebilmiş bazen de üzerine ölü toprağı ekilse de silkinip kendine gelebilmiştir.

Evrensel ölçekte özgürlük, hürriyet, bağımsızlık adına nadir mücadele veren milletlerin başında gelir Türkler.

Orta Asya bozkırından Anadolu bozkırına uzanan tarihi Türk serüveni; çileli,meşekkatli gerçekleşirken; örgütlü, teşkilatçı yapısıyla yerleştiği coğrafyada hem de dünya siyasi tarihinde her daim kendine yer edinmiştir.

Ancak bazı dönemlerde Türk devletlerini yönetenler milletine sırt çevirdiğide, değerlerine ters düştüğünde, milli kimliğinden taviz verdiğinde, öz kültüne yüz çevirdiğinde; büyük badireler atlatmış, tarifsiz acılar yaşamış, kan ve gözyaşı Türk milletinin üzerinden eksik olmamıştır.

Böyle sancılı dönemlerde vatansever Türkler; teslimiyetçi, işbirlikçi, menfatçı, sahte yönetimlere karşı; özgürlüktenmilli kimlikten, vatandan, namus, şeref onurlu yaşamdan yana olan korkusuz cesur Türkler her türlü zulme, esarete, prangaya, dönemin emperyalizmine karşı ne pahasına olursa olsun başkaldırımasını bilmiştir. Ve de her türlü zorluğa rağmen başarılı olmuştur.

7. Yüzyılın ortasında Orta Asya'da Çin esaretin hakim olduğu BÜYÜK MATEM yıllarında teslimiyetçi Türk yönetici ve Mankurtlara karşı özüne ve töresine sahip çıkan Türk kimliğinin ayaklar altına alınmasına rıza göstermeyen Türkler, ilk büyük bağımsızlık ateşini KÜRŞAT ve çerileri ile yakmıştı.

Çin'in asimilasyon ve yayılmacı siyasetine karşı bağımsızlığın sembolü olmuştu. Kürşat ve adamları öldürüldü ancak küllenmiş özgürlük ateşini yeniden harlamış, milletin silkinip kendine gelmesine vesile olmuştu.

Arkasından Çin emperyalizini alaşağı etmek için Oğuz soyunun KUTLUK HAN'ı, alevlenen özgürlük ateşini tüm Türkleri ayağa kaldırarak ocağına sığmaz hale getirmiş, Çin tahakkümüne karşı " Ulusal Kurtuluş Savaşını " vererek KÖKTÜRK devletini kurmuştu.

Artık Türkler Orta Asya'nın uçsuz bucaksız bozkırında özgürce gezen yılki atları misali koşturup doya doya nefes alıyordu. Yukarıda mavi gök altta yağız yer üzerindeTürkler Kut almış, Türk budunu töresini her tarafa egemen kılmıştı.

Oğuz Türk'ü; şükran, minnet duyduğu KUTLUK KAĞAN'a devlet kuran " İLTERİŞ" adını vererek geleceğe Türk genine kodlanmış bir şifre bırakmıştı.

Daha sonra Orhun kitabelerinde Çin'in yaptıkları ve milletin içine düştüğü aciz durumdan nasıl kurtulduğu yazılırken sonunda "Ey Türk, titre ve kendine gel" diyerek gelecek nesillere de millet, devlet, vatan için ne yapılması konusunda yol gösterilmişti.

Yüzyıllar geçti. 20. Yüzyılın başında Oğuz Türk'ünün makus talih yeniden tecelli etmişti. Geçmişi unutan Türk milleti 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkesi ile Anadolu ve Trakya; düşman postalları altında ezilirken İstanbul'un teslimiyetçi, koltuk, mevki, makam sevdalısı işbirlikçi yönetim ve mankurtları, onların borazanı mütareke basını, sahte ulemalar Çanakkale Savaşı'nın kazanımlarını ve değerlerini yerle bir etmiş, Türk budunu yeniden yaslı günlere adım atmıştı.

Modern çağın ortasında Türk budunu için MATEM günleri geri gelmişti. Emperyalizmin postal sesleri Türk milletinin kulaklarında çınlamaya başlamıştı. Milletin onuru, şerefi, izzeti, namusu, bütün değerleri ayaklar altına alınmıştı.

Oğuzun evlatları üzerine karabasan gibi çöken kana susamış Avrupalı emperyaller; gemileri, namluları, topları, tüfekleri ile Türk milletine kan kusturmaya başlamıştı.

Bu acılı günlerde İstanbul yönetiminin mandacı, işbirlikçi, mankurtları karşısında yokluk ve yoksulluk içindeki vatan sevdalıları; her türlü zorluğa rağmen sesini çıkarmak, haykırmak adına, canını dişine takmış, özgürlük için gök kubbeyi saran zifiri karanlığı bitirecek sabahın aydınlığına sabırlı bir şekilde hazırlanıyordu.

Anadolu'nun vatan sevdalı yiğitleri KÜRŞAT misali yer yer ortaya çıkmış, 682'nin özgürlük ruhu ve savaşçıları geri dönmüştü.

1. Dünya Savaşı'nda yıkım yemiş, yorgun düşmüş, kaderine razı gelmiş, ölüm uykusa dalmış milleti uyandırmak için Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde özgürlük savaşçıları, bağımsızlık diye haykırmaya başlamıştı.

20. Yüzyılın başında küresel güçlerin oluşturmaya çalıştırdıkları düzene karşı onların bu düzenini yıkmak için Anadolu' da Oğuzun cengaverleri güç birliği yapmalıydı. İstanbul Hükümetinin sorumsuzlukları karşısında Türk milleti birlik olmalı tek yumruk olmalıydı.

İşte bunun için 20. Yüzyılın dehası 19 MAYIS 1919'da Türklerin son başbuğu Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları esarete, prangalara, Türklerin modern çağdaki matemine KUTLUK gibi son vermek için işaret fişegini SAMSUN'da atmıştı.

Doğudan, güneyden, batıdan kuşatılmış, Karadeniz'e doğru sürülmüş bir milletin 103 yıl önce özgürlük, bağımsızlık yürüyüşün ilk adımı atılmıştı.

SAMSUN'dan BÜYÜK TAARRUZ'a oradan LOZAN'a varan Ulusal bağımsızlık yolunda içeride; teslimiyetçi, mandacı kafalarla mücadele verilirken onların zincirini elinde tutan emperyalistlerle de canı, kanı, varlığı, pahasına mücadele ediliyordu.

Varlıkla yokluğun bu mücadelesinde Mustafa Kemal ve arkadaşları Türk milletini; Çanakkale ruhu ile yeniden ayağa kaldırmış, birlik ve beraberlik bilincini yeniden tesis ederek Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerini atmıştı.

Bu kutlu mücadelede Türk'ün bilek ile yüreği birleşip demir yumruğa dönüşmüş, Avrupa'nın azgın devletlerinin başına balyoz gibi inmiş, Türk milleti yeniden diriliş yolunun merdivenlerini bir bir adımlamaya başlamıştı.

Kadınıyla erkeğiyle çocuğu ile yaşlısıyla Anadolu'nun tüm unsurları bir araya gelerek esaret prangasını kırmıştı. Umutsuzluklar yok edilmiş, korku dağları yıkılmış, cesaret milletin nazarında yeniden vücut bulmuştu. Eğilen başlar, geleceğe gururla, onurla yarınlara bakmaya başlamıştı.

Genç nesillere bırakılan bu kutlu vatan için Atatürk gençliğe hitabenin giriş kısmında " Ey Türk Gençliği !; Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. " derken, hitabenin son kısmında "Ey Türk istikbalinin evladı ! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Mevcut olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. " diyerek, gelecek kuşaklara verilen göreve vurgu yapmış geçmişten gelen genlerin kodlarını yeniden çözülmüştü.

İşte bu noktada; 19 Mayıs ruhunun ne bedeller ödediğini, vatan bayrak millet uğrunda ne canlar feda ettiğini, niçin bu mücadeleyi verdiğini ve bundan sonra ne yapması gerektiğini gelecek nesillere öğretmeli, milli bilinç oluşturmaldır. Aynı yanlışlara düşmekten kurtulmak için genç kuşaklar iyi yetiştirilmelidir.

Yangın yerine dönmüş Orta Doğu 'da ateş çemberi ile çevrilmiş ülkemizin; bu günlerde milli bilince, şuura ve birlik beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

Allah hiç kimseye vatansız, devletsiz, bayraksız bırakmasın.

Bu vesileyle Türk milletinin 19 Mayıs 1919 Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutluyor, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi şükran ve minnetle anıyorum. Mekanları cennet, Ruhları şad olsun.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.