İbrahim Değil

İbrahim Değil

Kanadı kırık kuşlar ve gündem kırıntıları

Fakat insan doğasına aykırı bu durum değildir bu. İnsan, kaldırabileceğinden fazla acıyla karşılaşınca ruh sağlığını koruyabilmek için gerçeklerden kaçar.

Hakkında binlerce sayfa yazılmış, milyonlarca kez konuşulmuş bu büyük trajediye dair kaçamayacağım gerçeklerden birkaç kırıntı paylaşmak isterim sizlerle.  

Bir çocuk -yok, bir genç adam- kalkıp gitmiş. Adamı, yok, çocuğu öyle fena dövmüşler ki ağlıyor. Ama öyle ezbere ağlamak değil. Yumruklar, tekmeler kalbine gelmiş gibi ağlıyor. Depremzedelere yardım için gitmiş. Soğukta, yoksunluklar içinde perişan olmuş ama bunlar şöyle dursun. Enkazdan yağma yapıyor sanarak dövmüşler.

Öyle tek başınaymış bi ara yıkıntıların üstünde. Bir ses duymuş, belki bir insandan, belki bir kediden geliyor. Bir şeyleri yerden kaldırmaya çalışırken olmuş.

5 gün sonra enkazdan çıkarılan bir çocuk, “Okula gitmedim. Okullar tatil mi? diye sormuş kendisini kurtaranlara. 6 gün sonra kurtarılan bir teyze, “Kurban olayım, beni özel hastaneye götürmeyin, param yok.” dedi. Eğer kurtulursam diye günlerce bunu tutmuş aklında.  Bir kentin belediyesi de bir depremzedeye mezar yeri satmış, lakin insanlık henüz ölmediğinden dolayı kredi kartına taksitle... “İstesek de hiç kimseyi, takdir edilenden bir saniye fazla yaşatamayız.” dedi bir yetkili. “İnsanlar sadece depremde ölmüyor, herkes ölüyor.” şeklinde ilginç bir bulguya ulaşmış âlimin teki. Ve Atatürk İlkokulundaki 4. sınıf öğrencisi Ayşegül, istifa etmiş Kızılay Kolu Başkanlığından…

İki kişi, depremzedelere gönderilmek için kesilen odunları çalmış Sürmene’de. Yakalanmışlar. Bir adam diyor ki: “Hırsızlığın da bir şerefi vardır, bunlarda o da yok.” “Depremde hasar görmüş binalarınıza küçük bir ücret karşılığında girip canımızdan değerli eşyalarınızı çıkarabiliriz. Ölümden korkmuyoruz ki…” diyormuş bazı insanlar. Bir depremzede ailenin evi oturulamaz hâle geldiği için girip oturamıyorlar fakat ev sahibi yine de kirasını istemiş, bulup vermişler. Duvarları çatlamış, pencereleri patlamış evlerinde, kış rüzgârlarında hâlâ perdeler uçuşuyor ne de olsa…

Deprem uzmanları, felaket tellalı gibi ha bire olası afet ihbarları yapıyorlar. Fakat bu “ben demiş olayım da” lakırdıları şimdilik insanları huzursuz etmekten başka işe yaramıyor. Bir de istihareye yatmış bir münecimzade, 14 Mart gecesi bir felaket olabilir, diyor. Ha, baktın ki bir hadise olmadı, olmayabilir yani. Çünkü biz şimdiden dualarını şey ediyoruz, muhterem.

9 yaşındaki leylek Jonas ve yoldaşları, bu yıl da Birüssebi’den yola çıkıp üç gün sonra Hatay’a varmışlar ki ne konmak için baca var, ne bir mutlu insan yüzü. Hüzünlü ve kısa bir konukluktan sonra tekrar düşmüşler yollara. Onlar uçup gidip başka güzel çatılar bulabilirler kendilerine. Peki, ya kanatları kırık, göçemeyen kuşlarımız?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Değil Arşivi

"Ey ahali, kazıklanıyoruz!"

21 Aralık 2024 Cumartesi 09:22

Sofra Ali’nindir ama lokma bizimdir

14 Aralık 2024 Cumartesi 08:50

Vergiyi kim icat etti?

07 Aralık 2024 Cumartesi 09:50

O işler eskindendi

02 Aralık 2024 Pazartesi 10:54

Dikkat! Çıkmaz sokak

16 Kasım 2024 Cumartesi 10:41

Arkeolog çaycı, sosyolog balıkçı

09 Kasım 2024 Cumartesi 11:13

Delilik mertebesine ermek

02 Kasım 2024 Cumartesi 09:03

Suç işleme özgürlüğü

19 Ekim 2024 Cumartesi 08:44